20 Nisan 2010 Salı

Stresin Kadınlara Etkileri

Gönderen coşkun zaman: 08:57 1 yorum
Stres

Stres, çağımızın en önemli sorunlarından biri. Üstelik kadın, erkek, çocuk herkesi etkiliyor. Pek çok sağlık sorunun ya nedeni oluyor ya da tetikliyor. Örneğin bağışıklık sistemine zarar vererek insanları hastalıklara daha yatkın hale getiriyor.

Stres altında bozulan kan dolaşımı, kılcal damar genişlemelerine ve varislere neden oluyor. International Hospital´dan Psikiyatri Uzmanı Dr. Ali Ayas, bilimsel araştırmalara göre uzun süre strese maruz kalan kadınların vücudunda hücrelerin daha fazla serbest radikal ürettiğini, bu zararlı maddelerin de kadınların yaşlanma sürecini hızlandırdığını belirtiyor.

Strese giren kadınların vücudunda neler olduğunu anlatan Dr. Ali Ayas, bunları şöyle sıralıyor:

• Cildi bozuyor; cilt yaşlanması ve kırışıklıklar gibi sorunlar çıkıyor.
• Cildin nem ve yağ dengesini bozuyor.
• Akneleri artırıyor ve alerjik reaksiyonlara yol açıyor.
• Stres altında ter bezleri daha fazla çalışıyor.
• Saçların dökülmesine ya da beyazlaşmasına neden olabiliyor.
• Bazı insanlarda tırnak ve saçların uzaması yavaşlıyor.
• Sinirlendiğimizde, öfke ve endişe gibi duygular bizi ele geçirdiği anda, yüz mimiklerimiz değişiyor.
• Göz, alın ve ağız çevresinde kasılmalar başlıyor.
• Dudaklar uçukluyor.
• Stres altında bozulan kan dolaşımı, kılcal damar genişlemelerine ve varislere yol açıyor.

KESİNTİSİZ STRES, KROMOZOMLARI KISALTIYOR

Aralıksız olarak devam eden stresin sağlığa zarar verdiği artık kesin olarak biliniyor. Yapılan son bilimsel çalışmalar da, insanların stres yüzünden hastalıklara niçin daha duyarlı hale geldiğini gösteriyor. Dr. Ali Ayas, uzun yıllar devam eden stresin, belli başlı beden hücrelerinin ömrünü kısaltarak, insanların daha çabuk yaşlanmalarına neden olduğunu söylüyor. Yıllarca stres altında yaşayan 58 kadını inceleyen Amerikalı bilim adamlarına göre stres altında kalan bağışık hücrelerindeki kromozom uçları, sağlıklı kadınlarınkine göre daha kısa.

DNA´nın bu bölümlerindeki uzunluk, hücrenin ne kadar süre daha bölüneceğini belirliyor. Belli bir kısalığı aştıktan sonra ise önemli genetik bilgiler yok oluyor ve hücre ölüyor. Kadınlar gündelik yaşamda ne kadar çok strese girerlerse ve stres durumu ne kadar uzun devam ederse bu kromozom uçları o denli kısalıyor, bunları tamir eden enzimin etkinliği düşüyor ve hücreler daha fazla serbest radikal üretiyor. Bu durum da yaşlanmaya yol açıyor.

STRESLİ KADIN, YAŞLANDIRAN MADDELER ÜRETİYOR

Stres seviyesi çok yüksek olan bazı kadınların hücreleri biyolojik açıdan bakıldığında on yıl daha yaşlı görünüyor. Araştırmacılar, stres hormonunun artışına bağlı olarak daha fazla serbest radikal üretildiğini tahmin ediyor. Vücutta stresin etkisiyle üretilen serbest radikaller ise “tamir edici enzime” zarar veriyor. Hızlandırılmış hücre yaşlanması, stres yaşayan insanlarda kalp hastalıkları veya bağışıklık sisteminde zayıflama gibi sorunların daha sık ortaya çıktığını açıklıyor. Stres, kortizol hormonunu artırıyor.

Özellikle düzenli ve yoğun strese maruz kalındığında yaşlanmayla doğal olarak artacak olan kortizol hormonu genç yaşlarda artmaya başlıyor. Kortizol hem hücre yaşlanmasını hızlandırıyor hem de vücudun savunma sistemini zayıflatıyor. Bu nedenle yaşlılıkta yakalanacağımız hastalıklara daha erken yaşlarda yakalanma olasılığı artıyor.

Yine, kadınlık hormonlarından östrojen, başta cilt ve kemikler olmak üzere bedenin yaşlanmasını azaltan etkilere sahiptir. Yoğun ve sürekli strese maruz kalan kadınlarda östrojen salınımı düzensizleşiyor. Bu durum gerek ruhsal hastalıklara yatkınlığı artıyor, gerekse yaşlanmayı hızlandırıyor.

Dr. Ali Ayas

Estetik Ameliyat İçin Tavsiyeler

Gönderen coşkun zaman: 08:54 0 yorum
Özellikle estetik meme cerrahisi, estetik burun cerrahisi, karın germe, liposuction ve vücut şekillendirme, endoskopik yüz cerrahisi, kanser sonrası meme rekonstrüksiyonu alanlarında uzman Prof. Dr. Yücel, tıptaki gelişmelerle birlikte estetik ameliyatların kısa sürelerde yapıldığını ve hastaların ameliyat sonrası çok daha hızlı iyileştiğini açıkladı. Prof. Dr. Yücel, estetik ve plastik cerrahide, Türkiye’nin Avrupa’dan daha ileri olduğunu da sözlerine ekledi.

Birçok insan yüzündeki yaşlanma belirtilerini gördüğü zaman estetiğe yöneliyor. Kimileri ise bedeninde gördüğü bir kusuru bir an önce değiştirmek için estetik ve plastik cerrahiye başvuruyor. Sebebi ne olursa olsun, estetik ve plastik cerrahi artık hayatımızın içinde yer alıyor. Alanında uzman Prof. Dr. Akın Yücel, estetik ve plastik cerrahide çok konuşulan ancak hala tam olarak bilinmeyen son gelişmeleri, dünyadaki en başarılı ülkeleri ve bu alandaki trendleri sıraladı.

İşte son trendler

Tıp ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak estetik cerrahinin birçok alanında yeni gelişmeler olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Yücel, bu gelişimdeki temel noktaları hastaları hastanede yatırmadan daha çabuk evlerine yollamak (günübirlik cerrahi), daha az izli ameliyatlar yapmak ve daha doğal sonuçlar elde etmek şeklinde özetledi. Prof. Dr. Yücel, anestezi tekniklerindeki gelişmeler ve yeni anestezi ilaçları ile artık uzun süren ameliyatlardan sonra bile hastaların aynı gün evlerine rahatlıkla gidebildiğine dikkat çekti.

Prof. Dr. Yücel, endoskopik cerrahinin, estetik cerrahide son yıllardaki en önemli gelişmelerden biri olduğunu belirterek, “Bu teknik, özellikle alın germe ve kaş kaldırma ameliyatlarında kullanılıyor. Bu ameliyatlarda eskiden olduğu gibi saçlı deri içine uzun kesiler yapmak yerine 3 noktadan 2’şer santimlik kesiler yapılıyor ve optik kamera yardımıyla alın derisini geren ve kaşları kaldıran işlemler gerçekleştiriliyor. Endoskopik cerrahi bazı uygun hastalarda yüzdeki ve boyundaki sarkıklıkları toplamak amacıyla da kullanılabiliyor. Doğumlara bağlı oluşan karın duvarı gevşemelerinde de endoskopik cerrahi ile karın duvarı plastisi yapılabiliyor” dedi.

Meme dikleştirme ameliyatının hastanın kendi dokuları ile yapıldığını belirten Prof. Dr. Yücel, “Meme dokusu çıkarılmadan koni şeklinde şekillendirilir ve bollaşan derinin fazla kısımları çıkarılır. Eğer meme dokusunda fazlalık varsa, meme gerektiği kadar küçültülebilir (meme küçültme). Eğer meme dokusu hacim olarak yetersiz ise bu durumda meme dikleştirme ameliyatı sırasında silikon meme protezi ile meme büyütme birlikte yapılabilir.” açıklamasında bulundu.

Meme küçültme ameliyatlarında son yıllardaki en büyük gelişmenin “vertikal mamoplasti” adı verilen teknik olduğunu belirten Prof. Dr. Yücel, bu tekniğin avantajının meme altı kıvrımında iz bırakmaması olduğunu ancak sadece meme başında ve meme başından aşağı dikine bir iz gerçekleşebileceğini belirtti. Prof. Dr. Yücel meme büyütme ameliyatlarında daha doğal sonuçlar elde etmek için gözyaşı damlası şeklinde silikon meme protezlerinin kullanım alanına girdiğini de belirterek, “Bu protezler ile meme üst kısmında daha az dolgunluk oluşuyor ve daha tabii sonuçlar elde edilebiliyor” dedi.

Liposuction ve high definition liposuction

Liposuction (yağ emme) ameliyatlarının bundan 10 yıl kadar önce hastalarda ciddi miktarda kan kaybına neden olabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Yücel, “Artık ‘ıslak teknik’ dediğimiz teknik ile çok az kan kaybıyla önemli miktarda yağın çekilebilmesi mümkün oluyor. Bu teknikte yağların emileceği bölgelere içinde adrenalin dediğimiz kanamayı durduran bir ilaç ve lokal anestezik bulunan sıvı enjekte ediliyor. Böylece yağların kolay ve kansız emilebilmesi sağlanıyor. Bu işlem genel anestezi vermeden hastanın kısmen uyuduğu sedasyon anestezisi ile de gerçekleştirilebiliyor” dedi.

Prof. Dr. Yücel, high definition liposuction ile ilgili olarak ise, amacın kas bölgelerini kaplayan yüzeysel ve derin yağları şekillendirmek olduğunu belirterek, “High definition liposuction karın kaslarına, göğüs kaslarına, sırt kısmının aşağı kısımlarına ve kalçaların görünümlerine form vermek için gerçekleştirilmektedir. High definition liposuction’da, standart liposuction’dan farklı olarak daha gelişmiş form verici teknikler kullanılır ve deneyimli bir cerrah kontrolünde gerçekleşir” dedi.

3 Nisan 2010 Cumartesi

Orgazm: Kadınlarda Orgazm Olabilmek İçin İpuçları

Gönderen coşkun zaman: 22:57 0 yorum

Kadınlara Özel Orgazm Olma İpuçları
Kadınların orgazm olmaları konusunda en son güncel bilgiler

1.Orgazm olmanız için beyninizi kapatmalısınız


Araştırmalara göre orgazmın mutluluğuna ulaşmak için çok rahat olmak ve endişe duymamak gerekiyor. Kadınların beyinlerindeki bazı bölümler korku, endişe ve duygulardan sorumluluar. Ve bu bölümler bayanların etkilenmelerini ve cinsel olarak uyarılmalarını yavaşlatıyor. BU neden bayanlar orgazmı yaşayabilmek için bütün korku ve endişelerini bir kenara bırakmaları gerekiyor. Peki orgazm olabilmek için beyninizi nasıl kapatırsınız?

2. Seks partnerinizden başka birisi ile cinsel ilişki yaşadığınızı hayal edin

"Mutlu bir insan fantezi kurmaz ancak tatmin olamayan kişiler fantezi kurarlar" diye bir söylem vardır ama bu tamamen boş bir laftır. Araştırmalara göre, fantezi kuran kişiler cinsel hayatlarında daha fazla tatmin ve sorumluluk sahibi oluyorlar. Ayrıca, bu kişiler genel olarak seks konusunda daha maceracı oluyorlar. Fanteziler yukarıda bahsedilen etkisizleştirmeyi de engelliyor.

Fantezi kurmak, hafta sonu çocuklar çizgi film izlediklerinde nasıl oluyorlarsa sizde de öyle bir etki bırakır. Araştırmalar sonucunda kadınların seks sırasında erkeklerden daha fazla fantezi kurdukları ortaya çıkmıştır. Bayanlar fantezi kurduklarında endişeleniyorlar çünkü genellikle fantezileri birlikte olduklarından farklı bir insanla birlikte olmak. Ama tabular fantezilerin doğal bir parçası. Düşünceler ne kadar uç noktalarda olursa bu fantezi oluyor ama ölçülü biçimde düşünürseniz bu da orgazm olmanıza yardımcı oluyor.

3. Acıyı hafifletiyor

Araştırmalar sonucunda orgazmın acıyı azalttığı görülmüştür. Orgazm, migreniniz tuttuğunda ilaçlar kadar etkili olmasa da sonuçları daha hızlıdır. Bu yüzden bir dahaki sefere başınız ağrıdığında ağrı kesici almak yerine kendinizi rahatlatmaya çalışın.

4. Orgazm olmanızı nasıl sağlayacağını bilmeyen biri ile ilişki yaşamak istemezsiniz

Çoğu erkek bayanların klitorisi hakkında pek bilgi sahibi değillerdir. Erkek arkadaşınızın sizi orgazma nasıl ulaştıracağını ona öğretin. Eli yerine dilini kullanmak bazen daha yararlı olabilir.

29 Mart 2010 Pazartesi

Gebelik Sorunları ve Beslenme

Gönderen coşkun zaman: 00:39 0 yorum
Gebelik Sorunları ve Beslenme Yazdır e-Posta

Gebelik döneminde ortaya çıkan bazı sağlık sorunlarında beslenme planını yeniden gözden geçirmek, bazı değişiklikler yapmak gerekiyor. İşte bunlardan en önemlileri:


SABAH BULANTILARI NASIL ÖNLENECEK?

" Fazla baharat ve bulantıya sebep olabilecek ağır ve aşırı kokulu besinlerden uzak durun.
" Kolay, sindirilen, kolay hazmedilen besinleri tercih edin.
" Aşırı yağlı besinlerden uzaklaşın.
" Yemeklerinizi oturarak, yavaş yavaş ve iyice çiğneyerek tüketin.
" Yatmadan önce hafif ve yağsız bir ara öğün alın.
" Küçük porsiyonlar halinde beslenmeye çalışın.
" Sabah uyanınca kızarmış ekmek, tahıl gevrekleri, kraker gibi nişastalı yiyecekler tüketin.
" Bulantı olduğunu düşündüğünüz yiyeceklerden uzak duran.
" Bu sorunun genellikle gebeliğin ilk 3 ayında oluştuğunu ve bir süre sonra hafifleyeceğini unutmayın.

SORUNUNUZ KABIZLIKSA

Kabızlık anne adaylarının en çok rahatsız oldukları problemlerdendir. Gebelik döneminde salgılanan değişik hormonlar bağırsak hareketlerinde yavaşlamaya yol açmaktadır. Kabızlık ve bununla ilişkili hemoroit sorununun anne adaylarının canını sıkması bundandır. Kabızlık sorununu hafifletmek için:

" Daha fazla su-sıvı tüketin.
" Yürüyün
" Fiziksel aktivitenizi yükseltin
" Bağırsak çalışmasını hızlandıran besinlerden -kuru kayısı, kuru erik, incir- gibi besinlerden istifade edin.
" Posa zengini sebze ve meyveleri, bakliyat ve tahılları ihmal etmeyin.

MİDE EKŞİMESİNİ NASIL AZALTMALISINIZ?

Eğer hamilelik süreciniz mide yanma, ekşime ve kazınmalarıyla tatsız bir hale gelmişse:

" Daha sık aralıklarla beslenmeye, küçük porsiyonlar halinde besinler tüketmeye çalışın.
" Yağlı, kremalı, soslu besinlerden uzaklaşın.
" Size dokunduğunu düşündüğünüz yiyecekleri belirlemeye çalışın.
" Yüksek yastıkta yatın.
" Karnınıza basınç yapacak besinler giymeyin.
" Yemek sonralarında hafif yürüyüşler yapın.

SORUN AYAKLARINIZIN ŞİŞMESİYSE

Ayak şişmelerinin en sık görüldüğü dönem hamileliğin ilk üç aylık periyodudur. Bu dönemde alabileceğiniz basit tedbirlerle ayak şişmelerinizi azaltabilirsiniz.

" Sık giysiler, iç çamaşırları kullanmayın.
" Rahat ve geniş ayakkabılar giyin.
" Uzun süre ayakta kalmayın.
" Uzun süre oturmayın.
" Fırsat buldukça ayaklarınızın ayaklarınıza bir destek alın ve onları yükseğe kaldırın.
" İstirahat ederken vücudunuzun sol yanına yatmaya çalışın.


Gebelik dönemi özel bir beslenme planı gerektirir mi? Evet! Gebelerin beslenmelerinde bazı değişimler yapmaları gerekiyor. Bunun nedeni annenin normal metabolik düzeninin üzerine bebek gelişiminin eklediği değişikliklerdir. Yapılan araştırmalar yeterli ve dengeli beslenen annelerin daha sağlıklı bir bebek dünyaya getirdiğini gösteriyor. İyi beslenen annelerin gebelik sürecinde olaşabilecek problemlere karşı daha fazla direnç kazandıkları belirtiliyor. Bebeğin doğum ağırlığı, beyin ve beden gelişimi de annenin beslenmesiyle yakından ilişkili. Rahim içinde ölüm, erken doğum ve gebelik zehirlenmesi gibi sorunlarda da annenin gebelik dönemindeki beslenmesi etkili oluyor.
İhtiyaçtan az beslenme diş çürüklerine, kansızlıklara, ağırlık kaybına, kemik zayıflamasına yol açıyor. İhtiyacından fazla kalori tüketen anneleri ise; hipertansiyon, gebelik diyabeti, kilo artışı, ödem gibi sorunlar beklemektedir.

FAZLA KALORİ GEREKİR Mİ?

Gebelik döneminde günlük enerji ihtiyacı biraz değişiyor. Gebe annenin enerji ihtiyacı hesaplanırken yaşı, fiziksel aktivitesi, boyu-kilosu gibi faktörler dikkate alınmalı, gebeliğin ilk 3 ayında günlük kaloriye ortalama 100-200, 2. ve 3. üç aylık dönemlerde ise 200-350 kalori civarında kalori ilavesi yapılmalıdır. Bu değerler belirlenirken annenin beden kitle indeksi dikkate alınabilir. Annenin gebelik süresince ek proteine de ihtiyaç vardır. Anne ve bebeğin gebelik sürecinde depoladıkları protein miktarı yaklaşık 900 gr civarındadır. Bu da ortalama 3-4 gr protein depolaması demektir. Genel olarak anne adaylarına gebelik süresince normal gereksinimlerine ek olarak günde 20 gr daha protein verilmesi önerilmektedir.

VİTAMİN MİNERAL EKLEYELİM Mİ?

Gebelerin vitamin ve mineral ihtiyaçları da farklıdır. Anne adaylarının özellikle demir, iyot ve kalsiyum gibi mineral eksikliklerine karşı korunmaları şarttır. Gebe kadınların günlük kalsiyum ihtiyacı 1000 mgr civarındadır. Gebelikte tüketilen süt veya yoğurt miktarının 500 gr civarında tutulması ve 50-60 gr kadar peynir tüketilmesi bu ihtiyacı çoğu kez karşılamaktadır. Yeterince kalsiyum alamayan annelerde vejetaryen beslenenlerde ilave kalsiyum desteği verilebilir.

DEMİR EKSİKLİĞİNE DİKKAT!

Anne adaylarının demir ihtiyaçlarını karşılamak çok önemlidir. Kırmızı yağsız et, derisi alınmış kümes hayvanları, yumurta, balık, tam tahıllar, baklagiller, koyu yeşil sebzeler ve balık en önemli demir kaynaklarıdır. Gebe annelerde işi şansa bırakmamaları, hayvansal kaynaklı demir tüketimini arttırmaları öneriliyor. Bir gebenin ortalama olarak günde 15-20 mg civarında ek demire ihtiyacı vardır. Gebelik sürecinde meydana gelen bu ek ihtiyacı sadece diyetle karşılayabilmek genellikle mümkün olmamaktadır. Bu nedenle anne adaylarının demir içeren destekler kullanmaları tavsiye edilmektedir. Bizim düşüncemiz gebelerin demir eksikliği yönünden dikkatle izlenmeleridir. Bu hem annenin, hem de doğacak çocuğun sağlığı için çok önemlidir. Biz kalsiyum içeriği yüksek demirden zengin besinlerin öğünlerde sık sık yer almasını istiyoruz. Demir emilimini arttıran C vitamininde zengin meyve çiğ sebzelerin demirden zengin hayvansal ürünlerle birlikte tüketilmelerini tavsiye ediyoruz. Demir emilimini engelleyen çay, kahve gibi içeceklerin sınırlanmasını öneriyoruz.

Gebelik süresince bütün annelerin tuz -sodyum tüketimini dikkatle izlemek gerekiyor ama eskisi kadar katı bir sınırlama bugün pek gerekli görülmüyor. Aşırıya kaçmadan orta düzeyde bir tuz veya sodyum tüketiminin daha sağlıklı olduğu belirtiliyor.

D VİTAMİNİ VE ÇİNKOYU UNUTMAYIN

Gebeleri yakından ilgilendiren bir mineralde çinkodur. Çinko vücudun yeni dokular yapması, yeni ve kaliteli hücreler üretmesinde önemlidir. Beyin gelişiminde çinko ciddi görevler üstlenmektedir. Güçlü bir bağışıklık sistemi için de çinkoya ihtiyaç vardır. Kısacası gebe annenin de karnında büyüyen bebeğin de yeteri kadar çinko almaları şarttır. Çinko en çok kırmızı et, kümes hayvanları ve deniz ürünlerinde bulunmaktadır. İmkan olduğu takdirde demir kadar çinko ihtiyacının da giderilmesine çalışılmalıdır.

Anne adaylarının vitamin ihtiyaçları da çok önemlidir. Gebelikte D vitamini ihtiyacının yerine konması önemlidir. Artan kalsiyum ihtiyacına bağlı olarak D vitamini ihtiyacı da yükselmektedir. D vitamini ihtiyacını gidermek için süt ve süt ürünleri çoğu kez yeterli görülmemekte, anne adaylarının güneş ışığından da faydalanmaları, diğer hayvansal proteinlerle D vitaminleri ihtiyaçlarını gidermeleri önerilmektedir.

FOLİK ASİT ÇOK ÖNEMLİ

C vitamini gereksinimini yerine koymak daha kolaydır. Her gün sabah kahvaltısında tüketilen bir bardak portakal suyu bile bir gebenin C vitamini ihtiyacını karşılayabilmektedir. Eğer yeteri kadar sebze-meyve tüketiyorsa gebelerde C vitamini eksikliğine bağlı bir sorun genellikle görülmemektedir. Gebelerin ihtiyaç duyduğu çok önemli bir B vitamini vardır: Folik Asit. Folik asit anne adaylarına özellikle ilk üç ayda çok lazımdır. Gebeliğin ilk üç aylık döneminde vücudunda yeteri kadar folik asit bulunduran annelerde omurilik bölgesinde oluşan "Spina Bifida gibi doğumsal defektli bir bebek doğurma riski azalmaktadır. Folik asit gereksinimi yerine koymak için en garantili yol gebe kalmaya karar vermeden 4-5 öncesinden itibaren her gün 400 mikrogram folik asit kullanmaktır. Gebeliği takiben bu miktarın günde 600 mikrograma yükseltilmesi önerilmektedir. Folik asiti doğal yoldan karşılamak için anne adayları daha fazla koyu yeşil yapraklı sebze, turunçgil, yağlı tohumlar ve kuru baklagil tüketmeleri tavsiye edilmektedir. Gebelik süresince alınan çoklu vitamin-mineral desteklerinin içinde folik asit bulunup bulunmadığına dikkat etmek gerekmektedir.

OMEGA 3 İÇİN BALIK VE CEVİZ

Biz anne adaylarının hamilelik sürecince sık sık balık, ceviz ve diğer omega-3 kaynağı besinleri tüketmelerini tavsiye ediyoruz. Bedeninde yeteri kadar omega-3 yağ asiti bulunduran annelerin çocuklarının beden ve özellikle beyin gelişimlerinin daha sağlıklı olacağını düşünüyoruz. Yeteri kadar Omega-3 yağları kullanan annelerin daha sağlıklı bebekler doğurduklarını gösteren çalışmaların sayısı oldukça yüksek. Haftada 2-3 gün taze ve doğal balık tüketimi yeterli görülüyor.

Gebelik döneminde ne kadar su tüketelim? Su herkes için önemli bir besin unsurudur ama anneler için daha fazla önem kazanmaktadır. Anne ve bebeğin günde ortalama 2,2,5 litre sıvı tüketimine ihtiyaç vardır. Belirli bir miktar su tavsiyesi yerine, susadıkça bol bol su içmek bir hamile için yeterli olmaktadır. Vücudu susuz bırakmamak hamileler için daha önemlidir.

Hamilelik-beslenme ilişkisi sadece bebek ve annenin sağlığının korunması için değil, hamilelik süresince ortaya çıkan bazı sağlık problemlerinin azaltılması veya önlenmesi yönünden de gereklidir. Sabah bulantıları, kabızlık, şişmeler, mide yakınmaları bir hamilenin nasıl beslendiği ile yakından ilişkilidir. Hamilelik döneminde ortaya çıkan bazı sağlık sorunlarında nasıl bir beslenme planı uygulayacağınızın yanıtını yarın vereceğiz.

BEBEĞİNİZİ SÜTÜNÜZLE BESLEYİN

Emziklilik döneminde uygulanan beslenme planı hem annenin hem de büyüyen bebeğin sağlığı bakımından çok önemlidir. Hemen belirtelim! Anne sütünün miktarını ve kalitesini etkileyen üç önemli etken var: Annenin tükettiği yiyeceklerin yeterli, dengeli ve çeşitli olması, hamilelik döneminde kazanılan yedek besin deposunun miktarı ve annenin psiklojik durumu...

Salgılanan sütteki besleyici unsurların önemli bir kısmı annenin yediklerinden sağlanır. Bu dönemde besinlerle alınan kalorinin tümü süt için harcanmamakta, vucüdun diğer ihtiyaçları için de kullanılmaktadır. Süt veren annelerde besinle alınan toplam enerjinin %80'ini süt yapımı için kullanılır. Sağlıklı bir annenin günde ortalama 800 ml kadar süt salgıladığı dikkate alındığında emziklilik döneminde annelerin günlük enerji tüketimlerine 750 kalori kadar ilave gerekir. Bu miktarın 500 kalorisini annenin gün boyunca yediklerinden, 250 kalorisi ise gebelik döneminde kazanılan depolardan sağlanacaktır. Kısacası emziren bir annenin günlük kalori ihtiyacına 500 kalori kadar bir ilavenin yapılması gerekir.

BUNLAR ÇOK ÖNEMLİ!

Emzikli annelerin daha iyi ve düzenli süt verebilmeleri için özel bir şey yapmaları pek gerekmez. İşte en önemli köşe taşları
Emziren anne iseniz:
" Sütü arttırmak için enerji miktarı yüksek (tatlı, çikolata, kek, pasta, şerbetler ...) besinlerden tüketmenize gerek yoktur. Şekerli besinler sütü arttırmaz. Tatlı ihtiyacı mümkün olduğu kadar sütlü tatlılardan karşılamalısınız.
" Günde 3-4 porsiyon kalsiyumdan zengin besinler (süt, yoğurt ve peynir) tüketilmelisiniz.
" Sebze ve meyveleri mutlaka her öğünde tüketilmeye özen göstermelisiniz.
" Salam, sosis, sucuk gibi işlenmiş ürünlerin içerdikleri katkı maddesi nedeni ile tüketimi önerilmemektedir.
" D vitamini sadece güneşin doğrudan cilde yansıması ile sağlanır, besinlerde bulunan bir vitamin olmadığı için emzikli anne güneşten mutlaka faydalanmalıdır.
" Yemeklerde iyotlu tuz kullanılmalıdır.
" Kuru meyvelerin tüketimi ek kalsiyum ve demir desteği sağlar. (1 porsiyon meyve = 4 adet kuru kayısı)
" Kansızlığı önlemek için çayın yemeklerden yarım saat önce ve sonra içilmesine özen gösterilmelidir. İçecek olarak ıhlamur, nane, papatya gibi bitki çayları tercih edilebilir.
" Bu dönemde su metabolizmasında artış vardır. Süt miktarının değişmemesi için annenin sıvı alımını arttırmak gerekir. Günlük alınan sıvı miktarı yaklaşık 3 litre olmasına özen gösterilmelidir. Bu miktar pratik ölçülerle 12 su bardağı su , süt, ayran, hoşaf, komposto, taze sıkılmış meyve suları ve bitki çayları şeklinde önerilmektedir. Çay ve kahve gibi içeceklerin süt verimini azalttığı bilinmektedir.
" Doktora danışılmadan ilaç veya ek herhangi bir vitamin kullanılmamalıdır.

Daha detaylı bir beslenme bilgisi için deneyimli diyet uzmanlarından, doktorlardan, hemşirelerden yararlanmalısınız. Hamilelik döneminizde emzirme ve beslenme, emzirme ve egzersizler, emzirme ve psikolojik etkileri konularında bilgilenmeye çalışmanızda yarar var.

YAPMAYIN...

" 1-2 fincan kahve içebilirsiniz. Fazlası ile sütünüzle bebeğinizi gereğinden çok kafein yüklersiniz.

" Alkol içmemelisiniz. İçtiğiniz alkol doğrudan anne sütüne ve bebeğinize geçer. Eğer "40 yılda bir bardak" alkol oranı düşük bir içki alırsanız (1 bardak şarap veya bira) hoşgörülebilir. Siz yine de emziren bir annenin alkol kullanmaması gerektiğini unutmayın!

" Nikotin doğrudan anne sütüne geçer. Gebelikte bıraktığınız sigarasız yaşam alışkanlığını emzirirken de sürdürün. Hala içiyorsanız hiç olmazsa bebeğinizin yanında içmeyin, onunla aynı odada sigara tüttürmeyin, onu zehirlemeyin. Emzirmeye başlamadan en az 2,5-3 saat önce sigaranızı söndürmüş olun!

" Kullandığınız hemen her ilacın sütünüzle bebeğinize de geçebileceğini unutmayın. Reçeteli veya reçetesiz bir ilacın bebeğinize geçip geçmiyeceğini doktorunuz veya eczacınızdan başkası bilemez, onlara danışın!

YAPIN....

Kalsiyumdan zengin bir beslenme planı yapın: Süt ve süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler.

Magnezyum, demir ve çinkoyu unutmayın: Kurubaklagiller, fındık, tam buğday, yeşil yapraklı sebzeler, et, balık..

B-12 ve D Vitamini alımınızı arttırın: Balık, yumurta, kümes hayvanları, et

Folat-Folik asit desteği alın: Gebelik ve emzirme döneminde günde 400-500 mcg Folata ihtiyacınız var.
Günde 10-12 bardak su için.

Çoklu bir vitamin desteği ve omega-3 kapsül ve şurubu desteği kullanın.

KEYİFLİ YORGUNLUKLARDA VAR!

Yorgunluğun keyiflisi olur mu demeyin! Duygusal veya psikolojik kökenli yorgunlukların şaşırtıcı olanları da var: Eğer tatiliniz sizi yeterince dinlendirememiş, bedensel ve ruhsal bagajınızı umduğunuz kadar hafifletememişse bırakın yorgunluk azaltmayı ilave yorgunluklara bile yüklenilse tatil sonrası bitkinlik ve enerjisizliği normaldir. Özellikle tatile giderken işini de yanında götürenlerde rahatlamayı ve huzur bulmayı tatilde bile beceremeyenlerde veya çıkacakları tatili gereğinden çok önemseyenlerde de bu sendroma daha sık rastlanmaktadır. Sonbahara hazırlandığımız bu günlerde bahar yorgunluğu riskinizin olmadığını düşünüp sevinebilirsiniz. Bahar yorgunluğuna ilişkin görüşlerimizi sonraya bırakabiliriz. Ama kış aylarında görülen uzun, güneşsiz ve kasvetli günlerin etkisi ile oluşan mevsimsel depresyona karşı uyanık olmanız gerektiğini de hatırlatalım. Özellikle uzun ve karanlık kış günlerinde eğlenmeye, dinlenmeye ve egzersize daha fazla vakit ayırmanız gerektiğini unutmayalım!

26 Mart 2010 Cuma

Yüz Tipnize Göre Estetik

Gönderen coşkun zaman: 01:57 0 yorum
Estetik

Ancak gülüş tasarımında en başarılı sonuç, yüzyıllar öncesinden tüm göze hoş gelen objelerin üzerinde varlığı kanıtlamış en yeni yöntem “altın oran” ile elde ediliyor. Memorial Ataşehir Tıp Merkezi Diş Hastalıkları Bölümü’nden Dr. Dt. Ezel Yıldız Elmas gülüş tasarımı hakkında bilgi verdi.


DNA Molekülünde Dahi Altın Oran Gizli

Doğanın, dişlerin veya sanatın güzelliğini araştırmak istediğinizde ortak bir prensiple karşılaşırsınız. Bu ortak prensip evrensel bir ideal oranın olduğudur. Bir sanat objesinin iyi veya kötü oranlı olduğu, bir yüzün çok uzun veya kısa, oransız göründüğü konusunda kolayca anlaşmaya varırız. İlk çağlardan beri bilinen bu sihirli bağlayıcı oran, güzellikle ilgili bir fenomen olan ‘altın oran’ın ta kendisidir. Altın oran vücudun her bölgesi ve hatta çevremizde estetik olarak algıladığımız her canlı ve cansız varlıkta da gözlenebilir. Beğendiğimiz bir film yıldızında, kelebekte, papağanda, DNA molekülünde, hatta sevdiğiniz bir arabada bile altın oranlar gözlenir. Oran, genellikle büyükle küçük arasındaki ilişkiyi ifade eder. Gülüş tasarımında altın oranı kullanmak kaçınılmazdır.

Gülüşünüz Altın Oranlar Hesaplanarak Tasarlanıyor

Yüzdeki tüm organlarla dişler arasında bir uyum ve ölçek oranı vardır. Bu oranlar sadece dişlerin genişliğini kapsamaz aynı zamanda dudaklar ve ağız dikey yüksekliğini ve buna bağlı yüz yüksekliğini de kapsar. İnsan yüzündeki estetik algılama birçok organın uyumuna bağlıdır. Ancak çoğunlukla güzel ve içten bir gülümsemenin şekilli bir burundan çok daha pozitif bir etki oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Yöntem Yeni, Sırrı Yüz Yıllar Öncesinden

Üst ön dişler estetiği belirlemede önemli rol oynar. Yüzdeki birçok organla orantısı olan bu dişler aynı zamanda alt üst çene arasındaki ileri geri ilişkiyi de belirler. Bu dişlerin eksikliğinde rehber olarak yüzün ve ağzın diğer organları alınır.

Altın oran ilk kez MÖ. 500 yılında Pisagor tarafından tanımlanmıştır; ancak altın oranın altın oran dikdörtgenini kullanarak kumpas ve cetvel ile nasıl belirleneceğini MÖ 300 yılında Öklid göstermiştir. En basit şekliyle altın oranı, düz bir çizginin altın oran pergeli ile bir büyük bir de küçük parçaya bölünmesi şeklinde algılayabiliriz.

Ağrısız ve Pratik Bir Uygulama

Diş hekimi sadece gözlem ve kayıt alma şeklinde gerçekleştirdiği muayene ile kişiye özel altın oranları belirler. Dünyada estetik görünüme sahip binlerce ağız üzerinde yapılan ölçümler belirli sabit değerlerin ağız ve yüz denkleminde ortaya çıktığını gösterir. İşte bu sabit değerler, dişler için de aynıdır ve altın oran olarak tanımlanır.

Gülüş tasarımında altın oran hesaplaması, hastanın yüzünde ve dişleri üzerinde birtakım özel ekipmanlar sayesinde gerçekleştiriliyor. Uygulama yalnızca diş kliniğinde yapılabiliyor, kolaylığı, kişiye ağrı ve acı hissettirecek herhangi bir müdahalede bulunulmaması ve pratikliği ile dikkat çekiyor.

Altın Oranla Planlanmış Estetik Bir Gülümsemede Değerler

Altın orana göre yan kesici dişler 1 birim kabul edilirse, üst ön kesici dişin yan kesici dişten 1, 618 oranında büyük olduğu görülür.

Yan kesici diş diğer yanında bulunan köpek dişinden 1,618 kat daha fazla gülümseme sırasında görünür.

Aynı şekilde köpek dişi 1,6718 oranında fazlaca 1 küçük azı dişinden fazla görünmelidir.

Üst ön 6 kesici dişin, alt ön kesici dişlere oranı da aynı rakamı vermektedir.

Her diş kendi içinde kıyaslama yapıldığında aynı rakama ulaşılır. Gözün uzunluğu ile gülümseme sırasında ortaya çıkan mesafe oranlandığında da aynı rakama ulaşılır.

Aslında ulaşılan bu oran vücudun, yüzün hatta dişlerin arasında yapılan ölçümlerden elde edilen bir sabittir. Önemli olan yüzde bu tip oranların varlığıdır. Kişi veya hekim estetik bir gülümseme için ne kadar kişisel bilgi birikim ve değerlendirmelerini kullansa da bu durum kişisel değil, aslında matematikseldir. Doğru uzunlukta dişler yapılarak doğru mesafe oranlarıyla çalışılarak kişinin kendi üzerindeki estetik algısı ve beklentisi risksiz şekilde planlanır.

Ölçüm Pergeli ile Bilgisayarlı Tasarımlardan Çok Daha Başarılı Sonuçlar Elde Ediliyor

Bu ölçümler her ne kadar bilgisayar ve fotoğraf üzerinde yapılabilse de; en sağlıklısı, kayıtların hasta ve hekimin yüz yüze, özel ölçüm pergelinin kullanılması ile elde edilen şeklidir. Bu ölçümleri diş hekimi ve diş hekimliği teknisyeni değerlendirir ve kişiye özel gülümsemeyi dizayn ederek, “yeni gülüş” diş hekimi tarafından hastanın onayına sunulur.

Mock- Up İle Yeni Gülüşünüzü Önceden Görmeniz Mümkün

Ortaya çıkacak olan yeni gülüşünü kişi hayal etmekte zorlanabilir. Bu konuda güvensizlik ve huzursuzluk yaşayabilir. Böyle durumlarda operasyona başlamadan diş rengindeki malzemelerle mock-up (geçici model) çalışması yapılır. Mock-up ile kişinin dişlerine dokunulmadan, bittiğinde nasıl bir görünüm vereceği kabaca belirlenmiş olur. Kişi dilerse tedaviye karar verir ya da tedaviden vazgeçebilir.

Yuvarlak Yüze Uzun, Uzun Yüze Oval Diş

Gülüş tasarımına başlarken tüm ölçümlerin altın oranlara göre belirlenmesi sonra kişinin yüz tipi, cilt rengi, yaş ve cinsiyetine bağlı kriterlerin değerlendirilmesi gerekir. Genellikle kare veya yuvarlak yüzlü kişilerde diş formları kare veya yuvarlak, uzun yüzlü kişilerde diş formları da uzun olur. Klasik diş hekimliğinde bu benzerlikler korunmaya çalışılarak restorasyon yapılır. Bazen estetik yönden bir şeyleri değiştirmek istediğinizde bu benzerlikleri tersine çevirerek farklı ifadeler veren diş yapıları ile elde edilebilir. Örneğin uzun yüzlü bir kişiye dikdörtgen formda uzun dişler yapılırsa yüzü olduğundan da uzun görünebilir. Böyle kişilere oval veya daha geniş formlar denenerek yüzdeki hoş olmayan uzunluk kamufle edilebilir. Yine yuvarlak yüzlü bir kişiye daha ince uzun formda dişler yapılarak yüzünün daha ince görünmesi sağlanabilir. Ancak unutmamak gerekir, tüm bu işlemler yüzde yapılacak ölçümlere ve altın oranlara göre planlanmalıdır.

Sert Yüz İfadesi Dişlerle Yumuşar

Sert ifadeli bir bayan yüzü dişlerin şekli değiştirilerek yumuşatılabilir ya da çocuksu ve masum ifadeli erkek yüzü diş şekilleri değiştirilerek ifade daha maskülen hale getirilir. Arzu edilen sonuçlara ulaşabilmek için erkek ve bayan dişleri arasındaki boyut ve şekil farklılığını doğru kullanmak gerekir.

Yükseklik Kısa Olursa Kişi Yaşlı Gözükür

Güzel bir gülümsemeyi hedefleyen gülüş estetiğinde ağzın dikey boyut yüksekliği önemlidir. Dinlenme halinde alt çene ve üst çene arasındaki mesafe ağız yüksekliğini belirler. Bu yükseklik yetersiz ise dudaklar büzüşür, kişi olduğundan daha yaşlı gözükebilir. Bu yüksekliğin fazla olması da dişlerin normalden fazla görünmesine sebep olur ve estetiği bozar.

Tamamen dişsiz olan kişilerde çiğneme düzlemini oluşturmak oldukça zor ve önemli bir işlemdir. Doğru planlanmış bir protez tasarımında hasta yaşına ve cinsiyetine uygun güzel bir gülümsemeye sahip olurken; istediği gıdayı rahatça tüketebilir, çiğneme kalitesi artar.

Gülüş Tasarımı ile Kişi Gençleşir, Ama Estetik Müdahale de Gerekebilir

60 yaşındaki bir bayan veya erkekle, 25 yaşındaki bir bayan ya da erkeğe standart bir gülüş tasarımı yapılamaz. Dişlerin boy ve oranları yaşa bağlı değişir. Unutmamak gerekir ki dişlerin şekil ve uzunlukları ile kişinin gençleşmesi mümkündür ancak 60 yaşındaki bir yüze 25 yaş dişleri yerleştirilemez. Mutlaka bu tip hastalarda estetik cerrahisi ile cilt, dudak, yanak, çene altı ve göz çevresi desteğine de ihtiyaç duyulacaktır. Böyle durumlarda estetik cerrahla diş hekimi birlikte de operasyonlara girmektedir.

Yüz Estetiği Oranları Kişinin DNA’sı gibidir, Herkeste Farklılık Gösterir

Bu bir illüzyon değil aslında rakamsal gerçektir. Size özel gülüş tasarımı standart diş yapımını engeller, size özel altın oranların belirlenmesi ve uygulaması ile sağlık ve görselliği bir arada barındırır. Dünyada gülüş tasarımı uygulamaları hasta açısından maliyetli, hekim açısından ise risklidir. Ancak Türkiyede de altın oranların uygulanması hasta hekim arasındaki ilişkiyi daha net ve memnuniyeti yüksek hale getirecektir.

Gülüş Tasarımında Kullanılan Yardımcı Teknikler Nelerdir?

Diş hekiminiz planlanan gülüş tasarımını aşağıda kullanılan yöntemlerle hayata geçirir.

Porselen laminat venerler: Dişlerin üst yüzeylerine yapıştırılan ince poselen yapraklar, estetik diş hekimliğinde en çok kullanılan tekniktir. Dişten çok az madde kaldırarak ya da hiç madde kaldırmadan restorasyon uygulanmaktadır. Bu sayede mevcut diş dokusu korunur, sistem ışığı ideal yansıtabildiği için görüntüyü doğal dişten ayırmak mümkün değildir.

Beyazlatma sistemleri: Kişinin doğal diş renginin daha beyaz ve ışıltılı olmasını sağlar. Travma, yaşlılık ve çeşitli ilaçlarla meydana gelen kalıcı renklenmeleri ortadan kaldırabilir.

Estetik restorasyonlar: Çürük dişlerin doldurulması ve eskimiş renkleşmiş dolguların yenilenmesi, mineye uyumlu ve aynı renkte gelişmiş kompozit ve seramik (porselen) materyaller ile sağlanır.

Metal desteksiz tam porselen venerler: Dış görünümü ve diş sağlığını geliştirmek amacıyla çok hasarlı ya da daha önceden kesilmiş dişlere uygunlanmaktadır.

Kozmetik düzenleme: Mine plastisisi olarak da adlandırılan işlemde, diş yapısından kaynaklanan şekil bozuklukları, dişlerin mine dokusunda yapılan minimal ve özel aşındırmalarla düzenlenir.

Gülüş Tasarımı Öncesi Doktora Giderken Aklınızda Bulunsun:

• Bir ünlünün fotoğrafı ile diş hekimine başvurmayın. Herkesin yüz tipine uyacak gülüş farklıdır.
• Doktorunuza tam olarak ne istediğinizi çok iyi anlatın ve tüm aşamalarda onunla birlikte karar verin.
• Mutlaka iyi bir merkeze ve diş hekimine gidin.
• Daha önceden aynı işlemi yaptıran hastalarla görüşüp bilgi alışverişinde bulunun.

23 Mart 2010 Salı

Adenomiosis Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Gönderen coşkun zaman: 01:07 0 yorum

Adenomiosisde rahim iç yüzeyinin dokusu olan endometriyal doku, rahimin kastı duvarlarının içinde (duvar dokusunun içinde) büyümeye başlar. Bu oluşuma daha çok doğum yapma çağının sonuna doğru ve çocukların doğumundan sonra rastlanır. Adenomiosis birçok kadın-da hiç semptom göstermez.

Belirtiler

- Adet kanaması süresince devam eden ve yaş ilerledikçe artan, kramp şeklinde sancı;

- Uzayan ve fazla miktarda adet kanaması.

Genellikle alt karın muayenesi sırasında doktor, rahmin büyüdüğünü ve yumuşadığını fark eder. Doktorun bulguları ve yukarıda belirtilen belirtiler bir araya gelince, zararsız olmasına karşın Çok sancı verebilen adenomiosisin varlığı belirlenir.

Tedavi

Eğer menopoz yakınsa, doktor ağrı kesiciden başka bir şey vermeyebilir; çünkü bu sorun genellikle menopozdan sonra kaybolur. Ağrılar çok şiddetliyse ve menopoz da çok uzak görünüyorsa, doktor rahimin alınmasını tavsiye edebilir. http://kadinhastaliklar.blogspot.com/2010/03/adenomiosis-nedir-belirtileri-ve.html

Gebelikte "Hamilelikte" Meydana Gelen Fiziksel Değişiklikler

Gönderen coşkun zaman: 01:04 0 yorum
Gebelikte Meydana Gelen Değişiklikler Nelerdir?

Gebelikte bir kadının vücudunda meydana gelen fizyolojik değişikliklerin incelenmesi, gebeliğin işaret ve bulguları olarak kabul edilen durumlarında bir çoğunu izah eder. Aynı zamanda doğum öncesi takipte de gebe kadının daha sağlıklı değerlendirilmesine de yardımcı olur. Bu değişiklikler sadece üreme organlarında değil tüm vücudun doku ve organlarında kendini gösterir. Gebelik boyunca oluşan fizyolojik değişiklikler sadece üreme organlarıyla sınırlı veya bütün vücudu etkileyen değişiklikler olmak üzere sınıflandırılabilir.

o Rahim :

İçindeki bebeği korumak ve beslemek için ebadı genişlemekte, ağırlığı ise artmaktadır. 57 gram olan normal ağırlığı 900 grama , 8x5x3 cm. olan ebadı ortalama 5 kat artarak 30x23x20 cm.ye ulaşmaktadır. Doğum sırasında bebeği dışarı atabilmek için kas yapısı gelişerek boyları 10 kat, kalınlıkları ise 5 kat artış gösterir. Rahimin kanlanması gebelikte çok artar. Miadında bir gebelikte rahimde 1.5 litre kan bulunur. Rahim belirli bir hızla büyüdüğünden, büyüklüğüne bakarak gebeliğin yaşını tayin etmek mümkündür. Ancak su kesesindeki suyun fazla olması ve ikiz, üçüz gibi çoğul gebelik durumlarında yanıltıcı sonuçlar alınabilir. Sekizinci haftada rahim henüz karından hissedilmez. On ikinci haftada rahim göbeğin altında bir portakal büyüklüğüne ulaşmıştır. On altıncı haftada göbek altının orta kısmına kadar rahim büyümüştür. Çocuk hareketleri bu haftada anne tarafından hissedilebilir. Yirminci haftada rahim göbeğin iki parmak altında, yirmi dördüncü haftada ise göbek seviyesindedir. Otuzuncu haftada ise, karın göbek üstü bölümünün orta kısmında, otuz altıncı haftada en yüksek seviyesine ulaşır. Otuz sekizinci haftada rahim biraz aşağı iner ve anne adayını biraz rahatlatır. Kırkıncı haftada rahim artık doğuma hazır durumdadır.

o Vagina:

Gebelikte artan kanlanma ve renk veren hücreler nedeniyle dış üreme organlarının renginde nispeten koyulaşma meydana gelir ve mavi-mor bir renk alır. Vaginada bol, yoğun ve beyaz bir akıntı ortaya çıkar.

o Kas ve İskelet Sistemi:

Gebe kendini yorgun ve bitkin hissettiğinden uykuya meyil artmıştır ve hareket etmek istemez.

o Cilt:

16 ncı haftadan itibaren karnın alt kısımlarında, baldırlarda ve memelerde gebelik çizgileri denen nedbeler ortaya çıkar. Yeni gebeliğe bağlı pembe-mavi çatlakların yanında geçirilmiş gebeliklere ait soluk, gri renktedir.

o Karın Duvarı:

Karın cildi gerilir, incelir ve parlak bir görünüm alır. Giderek artan çatlaklar oluşur. Karnın orta kısmında koyu renkli bir çizgi meydana gelir.

o Memeler:

Gebelikteki hormonların artmasına bağlı olarak ilk fiziksel değişme memelerde hassasiyetin başlamasıyla kendini gösterir. Gebeliğin 6ncı haftasında memeler büyümeye başlar. Meme başı koyulaşır, uyarı karşısında sertleşmesi artar. Meme başının etrafındaki açık kahverengi alan daha da genişler, sarışınlarda pembeleşir, esmerlerde siyah renge yakınlaşarak koyulaşır.Sıkıldığında meme başından açık renkte bir akıntı gelebilir. Ancak ağız dediğimiz kolostrum yani ilk süt 16ncı haftadan sonra gelir. 8nci haftadan sonra meme başı çevresinde 15-30 arasında küçük nodüller görülür. Salgı bezlerinin ağızlarını oluşturan bu bezlerden çıkan sıvı meme başını yumuşak ve nemli tutar. Meme başı çevresinde meydana gelen koyulaşma doğumdan sonra bir yıl kadar devam edebilir.

o Kalp-Damar ve Akciğer Sistemi:

Gebelik kalbe ek bir yük getirir.Bebeğin oksijen ihtiyacını karşılamak maksadıyla kanın kırmızı kan hücreleri ve kalp atım hızı artar. Özellikle 4ncü aydan sonra annede kansızlık ihtimaline karşı hekime danışılarak kan yapıcı demir ilaçlarının kullanılması gerekebilir.

Normal seyreden bir gebelikte tansiyonda yükselme olmaz hatta sırt üstü yatmaya bağlı olarak normalin altında dahi olabilir. Ancak bazı gebelerde, gebeliğe bağlı yüksek tansiyon ciddi bir sorun olarak kendini gösterebileceğinden tansiyonun sürekli takip edilmesi önemlidir.

Gebelikte, bacaklarda oluşan şişlikler, bacaklar dinlendirildiğinde ve yukarı kaldırıldığında azalır veya tamamen kaybolur. Ancak giderek artan şişliklerde mutlaka hekime müracaat edilmesi gerekir.

o Solunum Sistemi:

Gebelikte oksijen ihtiyacının artmasına bağlı olarak solunum sayısında artma ve derin nefes alma hissi mevcuttur. Radyolojik incelemede hava yollarında bariz bir genişleme görülebilir.

o İdrar Yolları Sistemi:

Gebeliğin normal fizyolojik seyri içerisinde idrar yollarında genişleme ve mesaneye bası nedeniyle az ve sık idrara çıkma gibi belirtiler görülür. İdrar yaparken yanma ve sızlama bulgularının olması idrar yollarında iltihaplanmanın göstergesi olacağından bu gibi durumlarda zaman kaybetmeden hekime müracat edilmesi gerekir.

Link:http://kadinhastaliklar.blogspot.com/2010/03/gebelikte-hamilelikte-meydana-gelen.html

18 Mart 2010 Perşembe

Polikistik Over Sendromu Nedir? Tedavisi ve Belirtileri

Gönderen coşkun zaman: 07:26 0 yorum

Polikistik over sendromu ultrason görünümü, PCOS, PKOSPolikistik Over Sendromu (PCOS, PKOS) nedir?
Polikistik Over Sendromu (PCOS, PKOS); yumurtalıklarda irileşme ve bir çok küçük kist oluşumu ile karakterize olup kişide bir takım hormonal problemlere zemin hazırlayan ve günümüzde neden oluştuğu halen kesin olarak bilinmeyen bir durumdur.

Yandaki resimde polikistik over sendrom olan bir kişinin yapılan ultrasonunda yumurtalığındaki küçük kistler izlenmektedir.

Polikistik over sendromu olan kişilerde;

Adet gecikmeleri (oligomenore)
Sivilce (akne)
Obesite (normalden fazla kilolu olma)
Tüylenme (hirsutism)
Yumurtlamanın düzgün olmaması (anovulasyon) sonucu kısırlık gibi problemler vardır.

Kanda hormon ölçümleri yapıldığında çeşitli dengesizlikler saptanır; özellikle LH (Luteinizan Hormon) ve erkeklik hormonları (testosteron, DHEAS) yükselmiştir.

Bu sendromda; beyindeki hipofiz bölümünden salgılanan ve yumurtalık hormon üretimini düzenleyen, FSH ve LH hormonları arasındaki denge bozulmuştur. Bunun sonucu olarak yumurtalık hormon üretiminde anormal sapmalar ve yumurtlamada problemler oluşmaktadır.

Erkeklik hormonu yüksekliğine bağlı olarak vücutta (özellikle yüzde, göğüslerde, göbek etrafında ve bacaklarda) erkek tipi tüylenme artışı (kıllanma) olurken bazen köşelerde açılma şeklinde erkek tipi saç dökülmesi (lokal alopesi) de izlenmektedir.

Hastalığın bir diğer fenomeni olan yumurtlama olmaması (anovulasyon) sonucu progesteron hormonu üretimi olmamakta ve estrojen hormonu tek başına salgılanmaktadır. Estrojen hormonunun tek başına salgılanması ise rahim kanseri riskini arttırabilmektedir.

Hastalığın bulguları tipik olarak puberte ile başlar. İlk adetle birlikte adet düzensizlikleri, adet gecikmelerini takiben oluşan yoğun adet kanamaları ilk şikayetlerdir. Bu hastalar sıklıkla adet gecikmeleri şeklinde belirgin adet düzensizliklerinden yakınmaktadırlar.

Sonraki dönemde yıllar içersinde giderek artan erkek tipi kıllanma (hirsutism) izlenir. Daha önceleri çenede ve dudak üzerindeki tek tük, ince olan tüyler giderek kalınlaşır ve sayı olarak artarak estetik bir problem yaratır. Yetişkin yaşta bu yakınmalara ilave olarak "infertilite" yani çocuk olmaması problemi de eklenebilir.

Polikistik Over Sendromu (PCO sendromu) tanısı nasıl konulur?
PCO sendromu tanısı hastanın tipik şikayetlerine bakılarak konulabilir. Yapılan fizik muayenede erkek tipi tüylenme artışı (kıllanma) izlenir. Tüylenme artışına tıbbi literatürde "hirsutism" adı verilmektedir. Hirsutism artan erkeklik hormonlarının etkisine bağlı bir durumdur.

Ultrasonda yumurtalıkta hastalığa özgü 3-6 mm çapını geçmeyen bir çok sayıda kist ile ovulasyon yani yumurtlamanın olmaması izlenir. Yumurtlamanın olmamasına "anovulasyon" denir.

Ayrıca yumurtalıkların hacmi de normale göre artmıştır, yani yumurtalıklar normalden daha iri görünüdedir.

Aşağıdaki ultrason görünümlerinden soldaki bir polikistik overe aitken, sağdaki normal görünümdeki bir overe (yumurtalığı) aittir.

Alınan kan örneğinde yükselmiş erkeklik hormonları ile artmış LH/FSH oranları gözlenmektedir.

Polikistik Over Sendromu (PCOS; PKOS) neden ortaya çıkar?
PKOS oluşumundaki etiyoloji (yani neye bağlı olarak ortaya çıktığı) konusunda pek çok teorem vardır. Günümüzde bu kesin olarak aydınlatamadığımız sendromun nedenleri arasında en sık suçlananı "genetik özellikler"dir. Yani kişinin PCOS aileden aldığı genetik bir takım özelliklere bağlıdır.

Ancak kötü beslenme alışkanlıkları ve egzersiz yapmama ile kilo alımı gibi dışsal faktörler olayda tetikleyici durumdadır.

Polikistik Over Sendromunun tedavisi nasıl yapılır?
PCOS tedavisinde hastalığı tamamı ile ortadan kaldırabilecek etkili bir yöntem yoktur. Hastanın ihtiyacına göre tedavi düzenlenir.

Adet düzensizliği ve tüylenme şikayeti belirgin olan kadınlarda tedavi de doğum kontrol ilaçları oldukça etkilidir. Buradaki tedavi ile yumurtalıklardan üretilen erkeklik hormonunu baskılanmaktadır. Bu tedavi şeklinde amaç vücutta yeni tüylerin oluşumunun engellenmesidir. Başlanan tedaviden sonuç alabilmek için en azından 6ay- 1yıl beklemek gereklidir.

Ne yazık ki eskiden oluşmuş tüyler için etkili ve hızlı bir ilaç tedavisi yoktur. Daha önceden oluşmuş tüyler için yapılması gereken ağda, elektroliz gibi yöntemlerle bunların giderilmesidir. Doğum kontrol ilaçları kullanılmadan tüyler alınırsa yöntem başarısız olur ve alınan tüyler yeniden ve daha fazla bir şekilde çıkar.

Polikistik overi olan kadınların bir çoğunda yumurtlama gerçekleşmediği için infertilite problemi de olabilir. Eğer çocuk istemi varsa kullanılacak tedavi yumurtlama sağlayıcı ilaçların kullanımıdır. Bu tedaviler ile polikistik overli kadınların % 80'inden fazlasında yumurtlama sağlanabilir.

Gerek kısırlık gerekse tüylenme tedavilerinde izlenecek ilk yol bir diyetisyen eşliğinde kilo verilmesidir. Çünkü ancak kilo kaybı ile hormonal düzenin normal şekle girebildiği izlenmiştir. Buradaki neden, kilo artışına bağlı vücutta hormonal bir kısır döngü oluşmuştur ve bunu kırmanın tek yolu zayıflamaktan geçer. Ancak; bazı durumlarda ise PCO hastaları normal ve hatta zayıf kilolu olabilirler.

Polikistik over sendromunun tedavisindeki ilaçlar oldukça etkilidir. Ancak, bazen ilaçla tedavide başarı sağlanamadığında laparoskopik cerrahi ile yumurtalıklara cerrahi bir girişim (ovarian drilling) uygulanabilir.

Yanda, laparoskopi sırasında izlenen polikistik overe ait bir resimdir. Dikkat edilirse yumurtalığın dış kısmı beyaz görünümde olup, sert ve kalın bir tabaka ile kaplanmıştır. Yumurtlamayı engelleyen bu kalın tabakaya laparoskopi sırasında drilling (delme) işlemi yapılabilir.


PCO’lu hastalara hiçbir şikayetleri olmasa bile, artmış olan rahim kanseri riskini azaltmak amacıyla mutlaka tedavi verilmeli ve en azından aylık düzenli adet görmeleri sağlanmalıdır.

Polikistik over sendromunda tedavi oldukça uzun bir süre devam etmelidir. Çünkü yumurtalıklar üzerindeki baskı ortadan kaldırıldıktan sonra yumurtalıklar yeniden düzensiz hormon üretimine başlamakta ve şikayetler yeniden başlayabilmektedir.

17 Mart 2010 Çarşamba

Kürtaj Nedir?

Gönderen coşkun zaman: 11:46 0 yorum

Kürtaj veya rahim tahliyesi rahim içindeki bir gebeliğin özel yöntemlerle sonlandırılmasıdır. Kadının arzusuyla 10. gebelik haftasına kadar yasal olarak uygulanabilir.


Evli kadınlarda yasal tahliye uygulamasında eşler de müdahaleye rıza vermelidirler.
Evli olmayan ve 18 yaşın üzerinde olan kadınlar kendi isteklerine göre hareket ederler.

bullet

"Yasal Tahliye" adından da anlaşılacağı gibi ülkemizde reşit kadınlarımıza tanınmış tümüyle yasal ve çağdaş bir haktır.

bullet

Kürtaj yalnızca ve ancak Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanınca uygulanır. Yapılan işlem gizli kalır.

bullet

Ülkemizde düşük ilacı (RU-486) kullanılmamaktadır. Dünyanın çoğu ülkesinde (gelişmiş olan ülkeler dahil) ve bizde tahliye, aşağıda anlatılan vakum tekniği ile uygulanır.

bullet

Gebelik testiniz ister pozitif ister negatif olsun, asla "söktürücü iğne" gibi yöntemlere kendi kendinize başvurmayın. Bu ilaçların gebelik durumlarında işe yaramaları tıbben mümkün değildir.

"İlk hamilelikte uygulanan kürtaj sonrasında bir daha hamile kalınmaz!!"
BU YALNIZCA HURAFEDİR
Dikkatli ve vakumla uygulanan bir kürtajın kadının genital sistemine zarar vermesi beklenen bir durum değildir.


Gebeliğin tıbben sakıncalı olması durumunda (anneyle ilgili gebeliğin riskli olduğu hastalıklar, bebeğin ileri derecede sakat olduğunun ya da öldüğünün belirlenmesi gibi) bu süre 10 haftayı aşabilir. Bu durumda birden fazla uzman doktorun kurul oluşturarak karar vermeleri gerekir. Uygulanması

Yasal tahliyeler hem lokal anestezi, hem de genel anestezi altında uygulanabilir. Genel anestezi her ne kadar maliyeti biraz artırsa da, işlemin tümüyle ağrısız seyretmesi açısından çağdaş ve etkili bir yöntemdir.Kürtaj Tekniği

Gebelik haftası ultrasonla belirlendikten sonra dikkatli bir jinekolojik muayene yapılır. Vajina ve rahim ağzı bakterilerden arındırılmak amacıyla dezenfekte edildikten sonra, rahim ağzını sabitlemek için plastik bir alet vajinadan yerleştirilir ve lokal anestezik madde uygun olarak rahim ağzı içine enjekte edilir, veya genel anestezi için anestezi uzmanı tarafından gerekli işlemler başlatılır.

Daha sonra çok ince plastik kanüller rahim ağzından rahim içine ittirilir. Bazen rahim ağzı sert olabilir ya da gebelik 6. haftanın üzerinde olması nedeniyle daha geniş çaplı plastik kanüller kullanılması gerekebilir. Bu durumda rahim ağzını genişletmek için özel "buji" adı verilen aletler kullanılır. Kanül yerleştirildikten sonra kanüle bir enjektör iliştirilir. Enjektörde oluşan vakum yardımıyla rahmin içi vakumla boşaltılır.

10. haftaya yakın olan gebeliklerde bazen rahim içine metal aletler sokularak rahmin tümüyle boşaltıldığından emin olmak gerekebilir, ancak bu çok ender bir durumdur.

Rahimin içi tümüyle boşaltıldıktan sonra kanül çıkarılır, diğer tüm aletler çıkarılır ve hastanın 10 dakika istirahatı sağlanır.

Tüm bu işlemler 6. gebelik haftasına kadar olan gebeliklerde 5 dakika, 6 ile 10 arası olan gebeliklerde 5-15 dakika sürer. Bu süre Kadın-Doğum uzmanının çalışma süresidir. Genel anestezi uygulandığında hastanın uyuması, işlemin yapılması ve hastanın kendine gelmesine 20-40 dakika eklenmelidir.

Riskler

Yasal sınırlar içinde (10. gebelik haftasına kadar uygulanan kürtaj) oluşması muhtemel riskler büyük oranda işlemi uygulayan Kadın-Doğum uzmanının tecrübesine bağlıdır.

bullet

Lokal anesteziyle yapılan uygulamalarda işlem esnasında en sık rastlanan sorunlar lokal anestezik maddeye aşırı duyarlılık ve vazovagal senkoptur (uterusun sabitlenmesi amacıyla takılan alet nedeniyle bayılma oluşması). Bu, geçici ve selim bir durumdur. Yaklaşık %1 oranında görülür.

bullet

İşlemden hemen sonra en sık görülen sorun bulantı ve kusmadır. Bazen bayılma hissi oluşabilir. Bu durum da yaklaşık %1 oranında gözlenir ve hayati tehlike yaratmayan geçici bir durumdur.

bullet

Bazen rahim ağzı kanülün geçmesine izin vermeyecek şekilde sert olabilir ve işlem yarıda bırakılabilir (görülme oranı: yaklaşık 700'de 1). Tahliye bir hafta sonrasına ertelenir.

bullet

Gebelik çok erken ise (5.5 hafta) tahliye başarısız olabilir. Tahliye bir hafta sonrasına ertelenir. Tecrübeli bir Kadın-Doğum uzmanı erken bir gebeliği tahliye etme girişiminde bulunmak yerine belli bir süre bekledikten sonra tahliye etmeyi önerir.

bullet

Özellikle gebelik büyükse işlem esnasında aşırı kanama olabilir. Yasal sınırlar içinde yapılan tahliyelerde oluşan kanamalar hayati tehlike yaratmaz.

bullet

Çok ender durumlarda ve çoğunlukla yasal sınırı aşan (10. gebelik haftası sonrası uygulanan) tahliyelerde işlem esnasında rahim delinebilir .

bullet

Özellikle çok erken gebelik haftalarında uygulanan tahliyelerde işlemden birkaç saat sonra görülen nadir bir sorun da rahim içinde kan birikmesidir (görülme oranı 500'de 1). Hayati bir tehlike yaratmayan bir durumdur ve rahmin içindeki kan boşaltılarak tedavisi sağlanır.

bullet

Enfeksiyon oluşacaksa bu genellikle işlemden 6-7 gün sonra ortaya çıkar ve kendini ağrı, akıntı, aşırı kanama şeklinde belli eder. Kürtaj sonrası verilen antibiyotikleri düzenli olarak kullanmanız durumunda bu sorun da ender olarak gözlenir.

bullet

İçeride "parça kalması" durumunda genellikle ilk iki haftada adet esnasındaki kanamadan çok daha fazla kanama görülür ve bu kanama pıhtı şeklinde ve koyu renklidir. Kanamanın ağrılı olması kural değildir. Bazen parça düştüğü gözlenebilir.

bullet

Geç dönemde görülen en önemli, ancak ender bir sorun işlem esnasında rahim iç tabakasının aşırı hasar görmesi sonucunda oluşan yapışıklıklardır (Asherman sendromu). Kendini kürtajdan 4-5 hafta geçmesine rağmen adet kanamasının olmaması ve ilaç tedavisiyle de kanama oluşturulamaması şeklinde gösterir. Usulüne uygun yasal sınırlar içinde yapılan tahliyelerde ve özellikle de vakumla uygulanan işlemlerde ender olarak gözlenir.

Uyarılar ve tehlike işaretleri

Kürtajdan belli bir süre sonra (genellikle bir hafta sonra) kontrole çağırılacaksınız. Bu kontrol gebeliğin tümüyle sonlandırıldığından, enfeksiyon oluşmadığından, işlem esnasında spiral takılmışsa spiralin uygun konumda olduğunun belirlenmesi açısından çok önemlidir. Bu kontrol ihmal edilmemelidir. Eğer kanama, parça düşürme, aşırı ağrı, ateş gibi durumlar ortaya çıkarsa kontrol günü beklenmemeli ve hemen doktorla irtibata geçilmelidir.

Kadın Cinsel Organı Yapısı ve İşlevi

Gönderen coşkun zaman: 11:41 0 yorum

Kadın organlarının yapısı ve işleyişi

Kadın üreme organları (genital organlar) dışta yer alanlar ve içte yer alanlar olmak üzere ikiye ayrılır. İç genital organlar kadın iskeletinde bacakların hemen üzerinde yer alan leğen kemikleri ve bel kemiği tarafından oluşturulan kemik çatının (latince pelvis) içinde koruma altına alınmışlardır.

Yandaki resimde kadın genital organları önden bakışta şematik olarak görülmektedir.

Kemik Çatı

Kadın doğası gebe kalmaya, rahim içinde gelişmekte olan bebeği büyütmeye ve nihayet olgunlaşmış bebeği dünyaya getirmeye göre düzenlenmiştir. Bu görevleri yerine getirmek amacına yönelik olarak kadının kemik çatısı erkeğin kemik çatısına göre belirgin farklılıklar gösterir:

Yandaki resimde solda alt alta yer alan iki resimde erkeğin kemik çatısı üstten ve önden bakışta, sağda alt alta yer alan iki resimde ise kadının kemik çatısı üstten ve önden bakışta görülmektedir. Dikkatlice bakıldığında erkeğin üstten bakışta kemik çatı açıklığının kalp şeklinde, kadının kemik çatı açıklığının ise yuvarlak olduğu görülebilir. Bu farklılık erkeğin leğen kemiklerinin yapısının daha çok ağır yük taşımaya yönelik, kadının leğen kemiklerinin yapısının ise bebeğin başının doğum esnasında leğen kemikleri tarafından oluşturulan doğum kanalına girmesine yönelik yapılanmasından kaynaklanmaktadır.

Yine benzer bir şekilde önden bakışta erkeğin leğen kemikleri alt açısı dar, kadının leğen kemikleri alt açısı bebeğin doğum kanalından dışarıya rahatça çıkabilmesine olanak tanımak için geniş açılı olarak yapılandırılmıştır.

Kadının kemik yapısının üzerinde yer alan kaslar ve bağlar bebeğin doğum kanalından geçerek dış dünyaya çıkma sürecinde ona mümkün olan en geniş alanı sağlamak amacına yönelik olarak gevşemeye elverişli olarak yapılandırılmışlardır. Erkeklerin leğen kemikleri daha çok yük taşımaya elverişli olacak şekilde biçimlendirildiğinden kaslar ve bağlar çok fazla gevşeme göstermezler. Kadınlarda bel ağrısının erkeklere göre daha sık görülmesinin en muhtemel nedeni budur.

Dış Genital Organlar

Kadın dış genital organları vücudu örten cilt tabakasının bir devamıdır ve kadın iç genital organlarına giriş kapısını, bebeğin doğduğu "doğum kanalından" çıkış kapısını oluştururlar. Dış genital organlara topluca vulva adı verilir.



Kadın dış genital bölgesinin genel yapısı

Vulva, kadın dış genital bölgelerine karşıdan bakıldığında üstte "çatıyı" oluşturan leğen kemiklerinin birbiriyle orta hatta birleştiği bölgenin oluşturduğu kabarıklık olan pubis tepesi, altta anüs ve yanlarda büyük (dış) dudaklar adı verilen yapılarca sınırlanan bölgedir.
Pubis tepesi cilt ve altında yağ dokusu içerir, üzeri genital kıllarla kaplıdır. Pubis tepesinin hemen altında klitoris bulunur. Dış genital organların bir tabaka altında kadının doğum yapmasında, idrar ve dışkı çıkışı gibi işlevleri istemli olarak yürütmesinde önemli yeri olan kaslar bulunur. Bu kaslara topluca pelvis tabanı kasları adı verilir.

Dış (büyük) dudaklar

Dölyolu (vajina) girişini sağlı sollu örten cilt kıvrımlarının dışta yer alanlarıdır. Dış dudaklar önde genital kılların olduğu pubis tepesinde, arkada ise anüsün hemen üstünde birleşirler. Üzerleri genital kıllarla kaplıdır ve cilt altında yağdokusu içerirler.

İç (küçük) dudaklar

Sağlı sollu dış dudakların iç yüzlerinde yer alan, klitorisin üst kısmından vajina girişinin altına uzanan kıvrımlı yapılardır. İdrar deliği ve vajina girişinin etrafını sararlar. İç dudaklar normal şartlarda bacaklar kapalıyken görünmezken bazı kadınlarda dış dudaklardan daha geniş olduklarından dışarı taşabilirler. Kılla kaplı değildirler ve ciltaltı yağdokusu içermezler.

Vajina girişi

İç dudakların devamında yer alan ve kızlık zarına kadar devam eden 1-2 santimetrelik bir kısımdır. Kızlık zarı yırtıldıktan sonra vajinayla birleşir.

Kızlık zarı

Latince'de hymen ("himen" okunur) olarak adlandırılan bu yapı, ince olmasına karşın nispeten esnektir ve ortasında bir veya daha fazla sayıda delik içerir. Her kadında farklı yapıya sahip olmasına karşın, genellikle ilk ilişki esnasında hafif bir kanamayla yırtılır ve böylece vajina girişiyle vajinanın birleşmesini sağlar.

Kızlık zarının kadın genital organlarını enfeksiyondan koruduğu söylense de, ortasında adet kanamasının akmasını sağlayacak deliği veya delikleri olan bu yapının bakterilerin geçişini nasıl engellediği açıklanamadığından, bu işlevi tartışmalıdır.

Klitoris

Klitoris hemen pubis tepesi altında yer alan bir yapıdır ve üstte ve yanlarda iç dudaklarla çevrilidir. Klitorisin hemen alt kısmında idrar deliği, idrar deliğinin altında ise vajina girişi bulunur. Klitorisin dıştan görünen düğme şeklindeki parçasının yanında vulvanın içine tümüyle gömülü şekilde yanlara doğru uzanan iki kolu vardır ve bu haliyle klitoris gerçekte Y şeklinde bir yapıdır. Klitoris cinsel ilişki esnasında aynen erkeğin penisi gibi sertleşebilme özelliğine sahiptir. Kan damarlarından oldukça zengin bu yapı kadın orgazmında önemli görevler üstlenir.

İdrar Deliği (uretra ağzı)

Klitorisin hemen altında, iç dudakların önde birleştiği yerde bulunan ve idrarın dışarı boşaltılmasını sağlayan idrar deliği aşağıda anlatılacak olan uretra adlı yapının son kısmını oluşturur.

Perine

Perine dış dudakların arkada birleştiği yerle anüs arasında yer alan bölgedir. Ciltle kaplı olan bölge ciltaltında idrar ve dışkı işlevlerinin kontrolünü sağlayan kasları barındırır. Bu kaslar doğum eylemi esnasında mümkün olduğunca gevşeyerek bebeğin başının doğmasına izin verirler.

Doğum eyleminin son aşamasına gelindiğinde bebeğin doğumunu kolaylaştırmak amacıyla perineye yapılan kesiye epizyotomi (doğum kesisi) adı verilir. Bu kesinin amacı bebek doğarken bu bölgenin yırtılmasını ve altta bulunan perine kaslarının zarar görmesini engellemektir.

Vulvada bulunan salgı bezleri

Dış genital bölgenin kurumasını önlemek ve cinsel ilişkide gerekli kayganlaşmayı sağlamak işlevini yürüten birkaç adet salgı bezi vardır. Bunlar arasında en önemlileri idrar çıkış deliğinin yanlarında yer alan Skene bezleri ve vajina girişinin yakınında sağlı sollu yer alan Bartholin ("bartolin" okunur) bezleridir.

Makat (anüs)

Makat kalın bağırsağın son kısmıdır ve depolanan dışkının dışa atılmasını sağlar.
Bu yapının vajinaya ne kadar yakın olduğuna dikkat edin. Bu anatomik yakınlık nedeniyle kalın bağırsaktan dışkılama esnasında gelen bakteriler vajinayla yakın temasta olurlar ve enfeksiyon tehlikesi oluştururlar.

Kadınların tuvalet sonrası temizlikte dikkat etmeleri gereken çok önemli bir kural vardır:

Temizlik arkadan öne (anüsten vajinaya) doğru değil, önden arkaya doğru yapılmalıdır. Zira arkadan öne temizlik kalın bağırsak bakterilerinin vajinaya ve buradan da uretra ağzına bulaşmasına ve bu bölgelerde sık sık enfeksiyonlar yaşanmasına neden olabilir.

Kızınıza tuvalet eğitimi verirken de bu kuralı öğretmeyi ihmal etmeyin.

İç genital organlar

İç genital organlar penisi içine kabul eden vajinayla başlar, rahim içine giriş kapısı olan ve aynı zamanda sperm için bir depo görevi üstlenen rahim ağzıyla, bebeğin büyüyerek geliştiği ve gebe olunmayan dönemlerde adet kanamasının oluştuğu rahim ile devam eder, buradan sağlı sollu rahimin her iki yanında boynuz gibi yer alan Fallop tüplerine uzanır ve her bir Fallop tüpü, uçlarında bulunan saçaklarıyla yumurtalıklarla yakın temas eder.

Vajina
Vajina, vajina girişiyle başlayan ve uç kısmında rahim ağzının yer aldığı boru şeklinde ve yaklaşık 10 santimetre uzunluğunda bir yapıdır. Vajina girişinde bulunan salgı bezleri ilişki esnasında vajina girişi ve vajinanın kayganlaşmasını sağlar.

Normalde ön-arka duvarları birbiri üzerine katlanmış olarak duran bu yapı, doğum eyleminde doğum kanalının yumuşak kısmının yapısında yer alır ve bebeğin başının geçmesine müsaade edecek kadar esner.

Uretra

İdrarın depolandığı mesanenin devamında yer alan bu boru şeklindeki yapı idrar boşaltım sisteminin son basamağını teşkil eder.

Uretra kadında erkekten çok daha kısadır. Bu kısalık ve genital sistemin vajina ve anüse yakınlığı, kadınlarda idrar yolu enfeksiyonlarının daha sık yaşanmasına neden olur. Yine ilk cinsel deneyimlerini yaşayan kadınlarda ilişkinin verdiği "tahriş", ilişki sonrasında sık idrara çıkma, idrarı zor yapma, idrarı boşaltamamış olma hissinin yaşanmasına neden olabilir.

Rahimağzı

Rahimağzı spermler için rahim içine giriş ve doğumda bebek için rahimden çıkış kapısıdır. Vajinanın devamında yer alır. Rahimağzı kanalında yer alan salgı bezleri gebeliğe elverişli günlerde spermlerin geçişini kolaylaştıran, gebeliğe elverişli olmayan günlerde bu geçişi zorlaştıran salgılar üretir. Rahimağzı salgıları ayrıca vajinadan rahim içine bakterilerin girişini engeller. Normal şartlarda sert bir koni biçiminde ve birkaç milimetre açıklığında olan bu yapı doğum eylemi esnasında yumuşar, incelir (bu incelmeye "silinme" denir) ve yaklaşık 10 santimetre açılarak bebeğin çıkmasına izin verir.

Rahim

Rahim (uterus), ucunda rahimağzı bulunan, yanlarda da boynuz şeklinde Fallop tüpleri yer alan, kasılma yeteneği güçlü kaslardan oluşan armut şeklinde bir yapıdır. Rahim içindeki boşlukta rahim iç tabakası (endometrium) yer alır. Rahim gebe olunmayan dönemde mandalina büyüklüğünde sert bir yapıdır ve ağırlığı yaklaşık 60 gramdır. Gebelikte rahim yaklaşık 3 kilogramlık bir bebeği içinde taşıyacak şekilde büyür ve doğum eylemi başladığında güçlü kaslarının kasılmasıyla, rahimağzının da gevşeyerek açılmasıyla bebeğin doğması sağlanır. Rahimin bilinen tek işlevi doğmamış bebeğin gelişmesini sağlayacak ortamı oluşturmak, bebeği dıştan gelebilecek darbelerden korumak (bu işlevi amniyos sıvısıyla elele yürütür) ve doğum eyleminde kasılarak bebeği dış dünyaya çıkarmak için anne adayının ıkınmalarıyla birlikte gerekli itici gücü oluşturmaktır. Menopoza giren bir kadında rahimin görevi de tamamlanmıştır ve boyutları giderek ufalır.

Rahim boşluğu ve rahim iç tabakası (endometrium)

Rahimin içinde yer alan boşluk rahim iç tabakasıyla kaplanmış durumdadır. Döllenmiş yumurta hücresi Fallop tüplerinden geçerek endometriuma ulaştığında burada en "verimli" bulduğu bölgeye yerleşir ve çoğalmaya ve gelişmeye başlar.

Rahim iç tabakası her adet döngüsünde yenilenir ve gebelik oluştuğunda embriyo rahim boşluğunda gelişimini sürdürür. Gebelik gerçekleşmediğinde bu tabaka yeniden oluşturulmak üzere rahimağzı yoluyla vajinaya, buradan da dış ortama atılır. Kanamayla beraber olan bu sürece adet kanaması adı verilir.

Hücresel farklılıklar

Rahim iç tabakası, rahimağzı kanalı ve vajina yakın komşulukta olmalarına rağmen mikroskopik özellikleri belirgin olarak birbirinden farklı yapılardır.

Rahim iç tabakası ve rahimağzı kanalı hücreleri daha çok salgı yapıcı özellikler taşırlarken, vajina hücreleri daha çok sağlamlık ve travmalara dayanıklılık açısından gelişmi

15 Mart 2010 Pazartesi

Serviks Kanseri nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Gönderen coşkun zaman: 00:27 0 yorum

Serviks Kanseri

Rahim boynu kanseri kadın üreme organlarında fazla görülen kanserlerden biridir. Daha çok 30-35 yaşlar arasında ortaya çıkar. Servikal displazi denilen kanser öncesi safhada veya henüz karsinoma in situ (rahim boynu yüzeyinde dokuların en üst katlarında) durumunda iken teşhis edilirse yüzde 100 tedavi edilebilir.

Belirtiler

Vajinadan ilişkiden sonra, adetler arasında veya menopozdan sonra kanama;

- Vajinadan sulu ve kanlı akıntı, Çok fazla ve kokulu olabilir.
- İleri aşamalarda, künt bir sırt ağrısı ve genel sağlık durumunda bozulma.

Cinsel organ siğilleri veya herpes gibi cinsel ilişkiyle bulaşan virüs enfeksiyonları geçiren; 18 yaşından önce cinsel ilişkide bulunmaya başlayan; birçok kişiyle cinsel ilişkide bulunan, çok genç yaştan beri birçok kere hamile kalmış kadınlarda rahim boynu kanseri diğer kadınlara kıyasla daha fazla görülür.

Teşhis

Doktorunuz PAP Smear testi ve muhtemelen kolposkopi ve biopsi yapacaktır. Kolposkop ucunda büyütücü bir mercek ve ışık alan bir alettir. Bununla rahim boynu yakından incelenebilir. Biopsi için doktor, laboratuvarda incelenmek üzere, rahim boynundan bir doku parçası alır. Dokunun habis olup olmadığını anlamanın tek yolu budur.

Biopsi kanser olduğunuzu gösterirse, doktorunuz konizasyon ve (kanserin rahime sıçrayıp sıçramadığını anlamak için) rahim iç duvarını kazıyıp doku örneği almak üzere kürtaj yapabilir. Sonra tümörün yayılma durumuna göre hastalığın safhasını saptar. Kanserin hangi safhada olduğunun belirlenmesi, tedavinin genişliği konusunda karar verirken bir anahtar niteliği taşır. "Karsinoma in situ" (yüzeydeki kanser) için uygulanacak tedavi, rahim boynu dokularının içine kadar işlemiş veya diğer organlara yayılmış saldırgan bir habis oluşuma uygulanandan çok daha ılımlı olabilir.

Kanser erken safhada teşhis edilirse, hemen hemen bütün kadınlar tedavi edilir. Rahim boynu kanseri rahimden öteye yayılmadığı sürece birçok kanser türünden çok daha az öldürücüdür. Hatta çok yayılmış rahim boynu kanseri bile, Amerika da kanserden ölen kadınların sadece yüzde 3 ünün ölüm nedenini oluşturur.

Tedavi - Ameliyat

Karsinoma in situ (yüzeysel kanser) lazer cerrahisi, dondurarak veya koterizasyon ile yok edilebilir. Doktorun rahim boynundan, analiz için, koni biçiminde bir parça çıkarması anlamındaki konik biopsi de ayrı bir olasılıktır. Eğer sınırdaki hücrelerin hepsi normalse, doktor biopside kanserli hücrelerin tümünün çıkarılmış olduğunu varsayabilir. Ancak bazen bir önlem olarak ameliyat sonrası radyoterapi tavsiye edilir.

Eğer koninin çevresinde kanserli hücre bulunmuşsa; ikinci bir konizasyon veya bir histerektomi gerekebilir. Konik biopsi hastanede ve genel anestezi ile yapılması gereken büyük bir ameliyattır. "Kanser in situ" (yüzeysel kanser) için beş yıllık iyileşme oranı hemen hemen % 100 dür. "Kanser in situ" durumundan daha fazla yayılmış fakat rahim boynunun ötesine geçmemiş bir kanser için beş yıllık iyileşme oranı % 90 dır.

Radyasyon

Rahim boynu kanseri için ameliyat ile radyoterapinin tedavi oranları aşağı yukarı aynıdır. Radyasyonla tedavi edilen hastalardan, yayılmamış kanseri olan (sadece rahim boynunda) kadınlarda en az 5 yıl için kurtulma oranı % 75-90; rahim boynundan öteye yayılmış kanseri olan kadınlarda en az 5 yıl için kurtulma oranı % 45-55 dir.

Radyasyon tedavisi hem makine ile verilen radyasyonu, hem de rahim veya vajinanın üst bölümüne yerleştirilerek orada birkaç gün bırakılan radioaktif materyali kapsar. Bu materyalin yerleştirilmesi genel anestezi ile yapılır.

Herkes aynı derecede etkilenmese de radyasyonun bazı sıkıntı veren yan etkileri vardır. Bunlar; diyare, makattan kanama ve bitkinlik hissidir. Radyasyon tedavisinden sonra birkaç ay idrarınızı tutmakta zorluk çekebilirsiniz. Histerektomi yaptırmamış iseniz, radyoterapi tedavisi, menopoza girmemişseniz bile, büyük bir olasılıkla adet sürecinizi durdurarak, sıcak basması gibi menopoz belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Radyasyon tedavisi, vajinanın kısalıp daralmasına da neden olabilir. Ancak, cinsel ilişkiden hemen önce kullanılacak kayganlaştırıcı bir krem bu problemi genellikle çözer. Rahim boynu kanserinin tedavisinden sonra en az 5 yıl süreyle düzenli kontroller ve testler yaptırmanız gerekecektir.

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar "Bel soğukluğu, frengi vs"

Gönderen coşkun zaman: 00:24 0 yorum

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar


Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar, cinsel ilişki ile hasta veya mikrobu taşıyan kişiden sağlıklı kişiye bulaşır. Kendinizin, eşinizin ve ailenizin sağlığını korumak için bu hastalıklardan korunmalısınız.

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıkların çoğu tedavi edilebilir. Tedavi edilmediklerinde ise kısırlıktan ölüme kadar pek çok şeye neden olabilirler. Anne karnındaki bebekler ya da yeni doğmuş çocuklar için tehlike oluştururlar.

Bulaşma yolları*

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklarda en sık görülen bulaşma yolu korunmadan cinsel ilişkidir. Cinsel ilişkide bulunulan kişi sayısı arttıkça hastalık alma tehlikesi artar. Birden fazla kişiyle cinsel ilişkide bulunmak, başka eşleri de olan kişilerle cinsel ilişkide bulunmak tehlikelidir.

Kondom(kılıf) kullanmadan cinsel ilişki ile bulaşma olur. Erkekte meni, kadında vajina(hazne) sıvısı mikrobu taşır.

Cinsel ilişki sırasında meninin ;hazne, makat veya ağız ile teması bulaşmaya neden olur. Aynı şekilde hazne sıvısının penis(kamış) ya da ağızla teması bulaşmaya neden olabilir.

Meni veya meniden önce akan saydam sıvı ağızla temas ettiğinde cinsel yolla bulaşan hastalıklar bulaşabilir.

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Nelerdir ?

Bel soğukluğu (Gonore):

En fazla rastlanılan cinsel yolla bulaşan hastalıklardandır. Erkeklerde sık ve ağrılı idrara çıkma ve bol akıntı görülür, kadınlarda ise bol akıntı, adet düzensizliği, sık ve ağrılı idrara çıkma olur. Karın içi iltihaplarına, kısırlığa ve üreme organlarında abselere neden olur.

Gebe kadında doğum kanalından bebeğe bulaşabilir. Yeni doğan bebekte körlük, akciğer enfeksiyonu gibi hastalıklara yol açar.

Hastalık bulaştıktan 2-3 hafta sonra belirtiler başlar. Tedavisi mümkün ve kolay bir hastalıktır. Her iki eşin birlikte tedavi olması gereklidir. Her iki eş de iyileşmeden cinsel ilişkide bulunulmamalıdır. Eğer kadın gebe ise ve eşinde belsoğukluğu şüphesi varsa kondomsuz(kılıfsız) ilişkide bulunmamalıdır.

Frengi(Sifiliz):

Cinsel ilişki ile bulaşır. Hastalığı yapan etkenin vücuda giriş yerinde şişkin ve ağrısız bir yara oluşur. Bütün vücudu etkileyen bir hastalıktır..

Ciltte döküntüler ve özellikle kasıklarda şişlikler görülür. Erken fark edildiğinde tedavi edilebilir. Annede varsa bebeğe geçebilir. Tedavi edilmeyip ilerlerse, sinir sistemine zarar vererek körlüğe veya sağırlığa yol açar. Kalp hastalıklarına, vücudun bazı bölgelerinde urlara ve ölüme neden olur.

Hastanın tedaviden sonra bir yıl boyunca doktor tarafından izlenmesi gereklidir. Hasta eşiyle birlikte tedavi olmalı ve tedavisi bitmadan cinsel ilişkide bulunmamalıdır.

Yumuşak çıban(Şankroid):

Cinsel ilişki ile bulaşır ve üreme organlarında ağrılı yaralar oluşur. Genellikle yaraya yakın kasıkta oluşan şişlikler zamanla büyür, çıbana dönüşür ve içindeki iltihap akar. Tedavisi kolaydır.

Hastalık bütün vücuda yayılmaz. Geniş çıbanların üzerine başka mikropların yerleşmesi iltihabı ilerletir. Yaraların iyileşmesi aylar alabilir. Eşlerin birlikte tedavi edilmesi gereklidir.

Klamidya Tricomatis:

Cinsel ilişki ile bulaşır. Erkeklerde ağrılı idrara çıkma ve sarı akıntı ile belli olur. Kadınlarda sarı köpüklü bir akıntı ile kendini belli eder. Karın içinde yaygın iltihaplanmalara neden olur, bu durum kısırlığa, üreme organlarında abselere neden olur.

Hamile kadınlarda yüksek ateş, düşük ve ölü doğuma yol açar. Doğum sırasında bebek annenin doğum kanalından mikrobu alabilir ve akciğerlerinde veya gözlerinde iltihaplar olabilir. Tedavisi kolaydır. Eşler birlikte tedavi olmalı ve hastalık iyileşmeden cinsel ilişkide bulunmamalıdırlar.

TricomonasVaginalis:

Cinsel ilişki ile bulaşır, bol, koyu renk ve kötü kokulu bir akıntı görülür. Tedavisi kolaydır. Eşlerin birlikte tedavi olması gerekir. İyileşme görülmezse tekrar sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Tedavi süresince kondom(kılıf) kullanılmalı ya da cinsel ilişkide bulunulmamalıdır.

Üreme organlarında uçuklar(Herpes Simpleks Virüs):

Erkek ve kadınlarda, üreme organlarında kaşıntılı ve ağrılı uçuk şeklinde sivilceler görülür ve çok ağrılı yaralara dönüşür. Bunlar kendiliğinden iyileşir, ancak tekrarlayabilir. Kesin tedavisi yoktur kullanılan ilaçlar belirtilerin azalmasını ve gerilemesini sağlar. İdrar yollarında hastalıklara, menenjite, kadınlarda rahim ağzı kanseri ve düşüklere neden olur. Bebek doğarken, annenin doğum kanalından hastalığı alabilir. Gözleri, deriyi ve sinir sistemini etkiler, bebek ölebilir.

İnsan Papillom Virüs:

Dış üreme organları ile erkeklerde idrar kanalının dışa açılan kısımlarında kadınlarda haznede, makat ve idrar kanalının dışa yakın kısımlarında görülen ağrısız karnıbahar görüntüsünde et kümeleridir. Tedavisi mümkündür. Hastanın eşinin de muayene olması ve tedavi süresince cinsel ilişkide bulunmamaları ya kondom(kılıf) kullanmaları gereklidir.

Tedavi edilmezse kümeler büyüyerek çevrelerindeki organlara zarar verir. Erkeklerde idrar kanalını kadınlarda doğum yolunu, idrar kanalını, makatı tıkayabilir. Bebekler mikrobu doğum sırasında anneden alabilir ve solunum yolunda oluşan siğiller bebekte solunum yolunu tıkayabilir.

Bulaşıcı Sarılık(Hepatit-B Virüsü):

Cinsel yolla ve kanla bulaşır. Bütün vücudu etkileyen bir hastalıktır. Karaciğerde büyüme ve hassaslık, idrar renginde koyulaşma ve sarılık, ateş, kusma görülür. Hastalığın salgın olduğu yerlerde aşı yapılabilir. Karaciğer iltihabı, siroz, karaciğerde kanser ve ölüme neden olabilir. Kesin tedavisi yoktur. Vücudu güçlendirici tedavi hastalığın zararını azaltır. Hasta ile yakın temasta olan kişilerin virüsü alıp almadığı incelendikten sonra aşı ya da başka önlemler uygulanır.

Hepatit-B(sarılık) cinsel yoldan başka, kan yolu ile de bulaşır. Hastalığı taşıyan kişiden kan nakli ile, hasta ile aynı iğnenin kullanılmasıyla, hasta ile aynı traş bıçağının kullanılmasıyla, kan kardeşi olmakla, yaraya çıplak elle dokunmakla bulaşır.

AIDS: Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan biridir. Ayrıca, AIDS taşıyan kanla, kan bulaşmış araçlarla ve anneden bebeğe bulaşma anne karnında,doğum sırasında ve sütle de bulaşır. AİDS hastalığını taşıyan HIV virusu vücuda girdikten ancak 3 ay sonra kan testi ile saptanır. Bu teste "ELISA" testi denir. Vücuda giren HIV, AİDS hastalığı yapmayabilir. Ancak HIV taşıyanlar başkalarına bulaştırırlar.

AİDS tedavisi olmayan bir hastalıktır. Vücudun mikroplara karşı korunma sistemini bozarak bütün vücudu etkiler ve başka hastalıkların oluşmasına neden olur. HIV vücuda girdikten 5-10 yıl sonra AİDS ortaya çıkabilir. Hastalığın çıkma belirtileri arasında; sürekli halsizlik, nedeni bilinmeyen uzun süreli ateş, kilo kaybı, gece terlemeleri, cinsel organlarda uzun süreli yaralar ve tedavi ile geçmeyen mantarlar, zatürre sayılabilir. Vücudu güçlendiren tedavilerle hastanın yaşamı uzatılır.

HIV,virusu taşıyan kişinin kullandığı klozet, bardak, çatal, kaşık ile bulaşmaz. Tokalaşma, kucaklaşma, öpme ile bulaşmaz. Ancak ağız ağıza öpüşmede kanamaya yol açacak sert öpüşmeler, ağızdaki yaralar, öpüşmedem önce diş fırçalaması sırasında diş etlerinin kanamış olması bulaşmaya neden olabilir.

Sivrisinek ya da böcekler vasıtasıyla insanlara bulaşmaz. Ter, tükürük, gözyaşı, öksürük, idrar ve dışkıyla bulaşmaz.

Korunma yolları

a.Cinsel yolla bulaşan hastalıklarda korunma yollarının başında "hastalığı bulaştırabilecek davranışları yapmamak" gelir.

*Fazla sayıda kişiyle cinsel ilişki kurmak bulaşma tehlikesini arttırır.

Başkalarıyla cinsel ilişki kuranlarla özellikle bunu meslek olarak yapanlarla cinsel ilişki kurmak bulaşma tehlikesini arttırır.

Yukarda sayılan hastalık alınabilecek ilişkilerde kondomsuz(kılıfsız) ilişkiye girmek tehlikelidir.

HIV/AİDS ve hepatit B için, kanla bulaşma yoluna dikkat edilmeli ve gerek kuaför ve berber salonlarındaki araç gerecin gerekse eczane ve sağlık kuruluşlarındaki bize hizmette kullanılan araç gerecin temizliğinden emin olunmalıdır.

Kan alınması gerektiğinde alınan kanın hastalıklar açısından test edilip edilmediği sorulmalıdır.

Kan kardeşi olmak, aynı iğne ile iğne ya da aşı olmak, başkalarının yaralarına çıplak elle dokunmak bulaşma tehlikesini arttırır.

Aynı traş bıçağının ya da usturanın kullanılması yine bulaşma tehlikesini arttırır.

b.Özellikle üreme organlarında olan yara, bere, sivilce veya kaşıntıyla oluşan tahrişlerin hemen tedavi edilmesi gerekir. Bu yara bereler daha kolay hastalık almaya neden olur.

c. Korunma yollarında bir diğeri, asağıdaki hastalık belirtileri tanımak ve kendinde ya da eşinde benzer bir belirti görürse derhal sağlık kuruluşuna başvurmaktır.

*erkeklerde; sık idrara çıkma ve idrarda yanma, ağrı

*idrar sonrası veya sürekli kamıştan akıntı

*kadınlarda ; idrara çıkmada ağrı ve yanma ile sık idrara çıkma

*hazneden koyu renkli ve kötü kokulu akıntı ,

*erkelerde kamış yüzeyinde ağrılı yaralar ve kasıklarda elle hissedilen sertlikler

*her iki cinste de; cinsel birleşme sırasında ya da cinsel organlarda sürekli ağrı

*sık ölü doğumlar

*üreme organlarında siğiller

*üreme organlarında uçuğa benzer döküntüler, şiddetli ağrı

*makat veya perine (bacakların arasında kalan ve üreme organlarını örten kas dokusu) bölgesinde abseler.

BU BELİRTİLRİ FARKETTİĞİNİZDE DERHAL TETKİK VE TEDAVİ İÇİN SAĞLIK KURULUŞUNA BAŞVURUN !

e.Cinsel ilişki sırasında Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklardan korunmayı sağlayacak tek yöntem KONDOM(KILIF ) KULLANMAKTIR..

Sperm öldürücü krem, köpük ve fitillerin(spermisitler) de bazı mikroplara karşı kısmen koruyuculuğu vardır. Ancak bu maddeler tek başına korunmayı sağlamaz. Eğer spermisitler ve kondom birlikte kullanılırsa korunma oranı artar.

Hastalık taşıyabilecek kişilerle cinsel ilişkide bulunmamak da bir korunma yoludur.

Eşlerden birinde hastalık düşündürecek bir belirti varsa, cinsel ilişkide mutlaka kondom(kılıf) kullanmak ve tedaviyi birlikte olmak gerekir.

 

Kadın Hastalıkları, Rahim Hastalıkları, Akıntı, Adet Düzensizliği Copyright © 2010 Designed by Ipietoon Blogger Template Sponsored by Online Shop Vector by Artshare

mega holding nedir