13 Şubat 2010 Cumartesi
Çikolata Kisti "Endometriozis" Nedir Tedavisi Nasıl Olur
Rahim iç tabakası adet döngüsünün seyrinde her ay kalınlaşan ve belli bir süre sonucunda kanamasıyla vücut dışına atılan bir dokudur. Rahim iç tabakası rahim yüzeyi dışında bir yere yerleştiğinde yine adet döngüsüyle birlikte kalınlaşma gerçekleşir ve yine kanamayla bu doku uzaklaştırılmaya çalışılır. Endometriozis hastalığının yerleştiği dokular vajinayla dış ortama açılan rahimin aksine kapalı sistemlerdir ve kanama bu kapalı sitemin içine (genellikle karın boşluğuna olur veya yumurtalık dokusu içine olur ki bu ilerleyen süre içinde burada endometrioma diğer adıyla çikolata kisti adı verilen yumurtalık kistlerine neden olur.) olur. Bu oluşan iç kanamalar iç bölgelerde yapışıklıklara neden olur ve buna bağlı belirtiler meydana gelir. Bu iç kanama miktarı çok az miktarda oluştuğundan hayati tehlike taşımaz.
Kimlerde sık görülür?
Endometriozis üreme çağındaki kadınların hastalığı olarak kabul edilir. Hiç şikayeti olmayan ve başka bir nedenle değerlendirilen bir kadında saptanabilir. Tüm kadınların %3-5'inde, çocuk sahibi olmakta güçlük çeken çiftlerin %40'ında saptanmaktadır. Birinci derece akrabalarından birinde endometriozis saptanmış bir kadında hastalığın görülme olasılığı yaklaşık 7 kat daha fazladır. Endometriozis çok nadir olarak menopozdaki kadınlardan ve çok geç hastalarında görülmektedir. Hatta literatürde erkelerde de görülebildiği bildirilmiştir.
Neden oluşur?
Hangi faktörlere sebep olduğu tam olarak bilinmemektedir. Nedeni açıklamaya yönelik çeşitli teoriler öne sürülmektedir. En fazla kabul gören iki görüş genetik olarak yatkınlığı bulunan kadınlarda, karın içerisinde yer alan belirli yüzeylerde veya dokularda hücrelerin yapısal değişikliği uğraması ve rahim iç tabakası gibi davranmasıdır; diğer ise rahim iç tabakasının (endometrium) fallop tüplerinden karın içine taşınmasıyla oluşur ki bu teoriye retrograd mesturasyon teorisi denir. (olabilmesi daha mümkün ve mantıklı olan teoridir.)
Nasıl belirti verir?
Endometriozis hastalarında en sık karşılaşılan şikayet adetlerin aşırı derecede ağrılı olmasıdır. Ağrının şiddetinde giderek artan bir düzen izlenir. Ağrının nedeni endometriozis odaklarında salgılanan prostoglandin adı verilen bazı maddelerin etkisiyle rahimde ortaya çıkan kasılmalardır. Ancak ağrının şiddeti ile hastalığın derecesi arasında bir ilişki yoktur. Hafif derecede bir endometriozis şiddeti ağrılara neden olabileceği gibi ileri derecede bir endometriozis olgusunda çok hafif adet sancısı görülebilir hatta hiç bir ağrı olmayabilir. Bununla beraber sancıların daha erken başlaması ve daha uzun sürmesi hastalığın evresinin ilerlediğine işaret edebilir. Ağrı tipik olarak adetten birkaç gün önce başlar ve adet kanaması ile birlikte en üst düzeye ulaşır ve kanama boyunca devam eder. Hatta zaman zaman bu ağrılar ağrı kesici ilaçlara cevap vermeyebilir. Adet sancısı dışında endometriozisde kronik kasık ağrıları ve bel ağrıları da olabilir. Bu ağrılar bacaklara doğru da yayılım gösterebilir.
Endometriozis, cinsel ilişki sırasında ağrıya neden olabilir. Bu duruma endometriozis hastaların çoğunda kanama bozukluğuna rastlanmaz. Ancak adet öncesi görülen kahverengi lekelenme şeklinde kanamalar endometriozis için tipiktir.
Endometriozis hastaların büyük kısmı çocuk sahibi olamama nedeni ile doktora müracaat ederler. Genel olarak kısırlık şikayeti bulunan kadınların yaklaşık %10-20 sinde değişik düzeylerde endometriozis bulunmaktadır. Endometriozis ve kısırlık arasındaki ilişki tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Özellikle hafif ve orta derecede endometriozisin kısırlığa neden olup olmadığı tartışmalıdır. Bununla beraber en sık kabul gören teori endometriozisin pelvis boşluğu içinde bir tür inflamasyona neden olarak bazı maddelerin salınımına yol açtığı ve bu maddelerin ve follikül ve yumurta gelişimi üzerinde olumsuz etkilerin olduğudur. Karın zarında salgılanan bu maddelerin yumurta ve sperm bilerleşmesi, tubal fonksiyon ve hatta döllenmiş yumurtanın endometriuma implante olması üzerinde de olumsuz etkilerinin olabileceği ileri sürülmektedir. Bir başka düşünceye göre ise hafif derecede endometriozis kısırlığa neden olmamaktadır. Bu hastalarda kısırlığın ana nedeni kötü sperm kalitesi ovülasyon bozukluğu gibi bilinen başka bir patoloji ya da açıklanamayan infertilite (kısırlık) olgularında olduğu gibi bilinmeyen nedenleridir. Endometriozis sadece tabloya eşlik eden ek bir patolojidir.
Öte yandan şiddetli endometriozis kısırlığın bilinen bir nedenidir. Ortaya çıkan yapışıklıklar ve anatomik bozukluklar üreme sisteminin normal fonksiyonunu bozarak fertilizasyon problemlerine neden olurlar. Yapışıklık olmasa bile çikolata kistleri normal ovülasyonu bozarak kısırlığa yol açabilir.
Neden çikolata kisti: Birikmiş kan kalıntılarının rengi zaman geçtikçe kırmızıdan kahverengine ve siyaha doğru değişim gösterir. Endometrioma yumurtalık dokusu içinde bu eski kanın birikmesiyle oluşur ve bu kistin içinde bulunan görünüm olarak sıvın çikolatayı andırır.
Endometriozis ile birlikte görünebilen yakınma ve bulgular
- Kronik pelvik ağrı
- Adetlerin sancılı olması (dismenore)
- Kısırlık
- Dış gebelik
- Ağrılı cinsel ilişki (disparonia)
- Bel ağrısı
- Sırt ağrısı
- Bacaklarda ağrı
- Bulantı-kusma
- Karın ağrısı
- Kabızlık ya da ishal
- Makata vuran ağrı
- Kanlı dışkı
- Makadi kanama
- Kuyruk sokumuna doğru ağrı
- İdrarda kan
- İdrar yaparken yanma
- Yan ağrısı
- Sık idrara çıkma
- Adet kanamasıyla eş zamanlı burun kanamaları ya da vücudun çeşitli yerlerinde kanama ve morarmalar.
Nasıl tanı konur ?
Endometriozisin tanısı lezyonların direk olarak görülmesi ve patolojik olarak incelenmesi ile konur. Yani kesin tanı için cerrahi şarttır. Öyküde endometriozisden kuşku duyulan hastalarda kısırlık problemi de varsa mutlaka tanısal laparoskopi yapılmalıdır. Laparoskopi sırasında karın zarı, rahim, douglas boşluğu, tüpler gibi tüm pelvis içi oluşumlar gözlenerek küçük endometriozis odaklarının varlığı araştırılırken şiddetli olgularda yapışıklıklar izlenir.
Endometriozis tanısında en önemli tanısal testlerin başında ultrasonografi gelir. Ancak ultrasonografi yumurtalıklarda yerleşmiş çikolata kistlerinin tanınmasında yararlıyken pelvik endometriozis hakkında bilgi vermede yetersizdir. Yumurtalık içinde derinde yerleşmiş endometriomalar laparoskopide gözden kaçabilir ancak bu kitleler dikkatli bir ultrasonografik inceleme ile kolaylıkla fark edilebilir.
Ultrasonografi incelemesinde endometriomalardan kuşku duyulan olgularda kanda Ca-125 adı verilen bir markerın bakılması sonucu tanının desteklenmesi açısından önemlidir. Yumurtalıktan köken alan bazı kanserlerde salgılanan bu tümör belirteci endometriozis varlığında da artmaktadır ancak kan düzeyi habis hastalıklarda olduğu kadar yükselmemektedir.
Evreleri
Endometriozis hastalığının yerleştiği bölge, yayılımı, derinliği ve büyüklüğüne göre evrelendirilir. Evre 1 minimal hastalığı, evre 2 hafif, evre 3 orta ve evre 4 ise şiddetli endometriozisi ifade eder. Hastalığın evresi ile yarattığı şikayetler arasında direkt bağlantı yoktur.
Nasıl tedavi edilir?
Endometriozisin kesin kalıcı tedavisi yoktur. Uygulanan tedavilerin amacı ağrıyı gidermek ve kısırlığı ortadan kaldırmaktır. Bu amaçla tıbbi ve cerrahi tedaviler uygulanabilir. Tıbbi tedaviler endometriozisin östrojene bağımlı bir hastalık olması prensibine dayanır. Hamilelik ve menopoz endometriozis oluşumunu engelleyen iki doğal durumdur. Hormonal tedavilerde amaç bu iki doğal durumu taklit etmektir. Her iki durumda da endometrium üzerindeki östrojen etkisi ortadan kalkacağından yanlış yerde yerleşmiş olan endometrial dokunun da baskılanması beklenir.
Gebelikte görülen hormonal durumu taklit etmek için doğum kontrol hapları kullanılırken, menepozu taklit etmek amacıyla danazol ya da GnRH analoğu adı verilen ilaçlar kullanılmaktadır. 3-6 ay süren bu tedavide kan östrojen düzeyi doğal menopozda olduğu gibi düşük seviyelere inmektedir. Genellikle ayda bir kez yapılan enjeksiyonlar şeklinde uygulanan GnRH analog tedavisi oldukça pahalı bir tedavi şeklidir. GnRH anaolgları uzun süreli kullanımda kemik erimesi, ateş basması gibi menopoz sonrası görülen yakınmalara neden olabileceğinden östrojen içeren ilaçlar ile birlikte verilebilir. Add-back tedavi adı verilen bu durun tezat gibi görülebilir. Ancak amaç kan östrojen düzeyini endometriozisi baskılayacak kadar düşük ve kemik erimesine neden olmayacak kadar yüksek bir aralıkta tutmaktır.
Yapılan çalışmalar endometriozisde uygulanan tıbbi tedavilerin ağrıyı gidermede etkili olduğu ancak infertilite üzerinde olumlu bir etkisinin olmadığının göstermektedir. Bu nedenle kısırlık nedeni ile başvuran hastalarda tıbbi tedavi önerilmez.
Şiddetli endometriozis olgularında tercih edilmesi gereken tedavi yaklaşımı cerrahidir. Özellikle laparoskopik cerrahi tekniklerde yaşanan gelişmeler bu hastaların etkili bir şeklide tedavi edilmelerine olanak sağlamaktadır. Örneğin; çikolata kisti çıkartılan hastaların %50'si 6 ay içinde tedaviye gerek kalmadan hamile kalmaktadır. Anatomik düzenin yeniden sağlanması hem ağrının giderilmesinde hem de üreme potansiyelinin arttırılmasında son derece önemlidir.
Yardımcı üreme teknikleri:
Kısırlık nedeniyle tedavi edilen bir kadın cerrahi sonrası 6 ay içinde kendiliğinde hamile kalamamış ise bir sonraki seçenek yardımcı üreme teknikleridir. Eğer tüpler açık ise aşılama denenebilir. Aşılamanın da başarısız olduğu durumlarda ise son alternatif tüp bebek uygulanmadır. Bu grup hastalarda özellikle büyük çikolata kisti çıkarılmış ise yumurtalıkların rezervinde bir azalma beklenebilir. Ayrıca bilinmeyen bazı nedenlerden dolayı bu endometriozis olgularında döllenme oranlarında düşüklük görülebilmektedir.
Kısırlık Nedir? Belirtileri, Teşhisi
Bir yıl süreyle düzenli cinsel ilişkiye rağmen gebelik olmaması durumunda çiftin olası bir problem yönünden incelenmesi gerekir. Bu amaçla bizi arayarak ilk değerlendirmeniz için gerekli randevunuzu alabilir ya da sorularınız için telefon, faks ya da e-mail ile bize ulaşabilirsiniz. Randevu alıp gelecekseniz eşinizle birlikte gelmeniz daha yararlı olacaktır. İlk görüşme yaklaşık 45-60 dakika sürecek olup bu görüşmede sizden gerekli bilgiler alınacak, daha önce yapılan tetkikleriniz ve tedavileriniz gözden geçirilecek, gerekirse muayeneniz yapılacak ve sonraki tetkik ve tedavi planınız belirlenecektir. Bu nedenle daha önceki tüm tetkik ve tedavilerinize ait bilgileri gelirken mutlaka yanınızda getiriniz. Erkeğin 3-4 günlük cinsel perhizle gelmesi işlemlerin hızlandırılması açısından uygun olur.
Genel olarak kadında yapılması gereken tetkikler jinekolojik muayene, ultrasonografik inceleme, rahim ağzından alınan bazı örnekler (smear testi ve bazı kültürler), hormon tahlilleri, rahim filmi (histerosalpingografi) ve erkekte sperm analizidir. Bu tetkiklerden yakın zamanda ve uygun şekilde yaptırılmış olduklarınızın tekrarlanmasına gerek olmayacaktır. Tetkiklerinizin adet döneminize göre ne zaman yaptırılacağı, hangilerinin tekrarlanacağı doktorunuz tarafından size anlatılacaktır. Laparoskopi her hastada zorunlu değildir.
Eğer tetkikler sonucunda Tüp Bebek ya da mikroenjeksiyon işlemlerinden birisine geçilmesine karar verilirse ilave tetkikler olarak; Tam Kan Sayımı, Kan Grubu, Sarılık, AIDS, Kızamıkçık vb gibi bazı ek tetkiklerin yapılması gerekli olacaktır. Çift ile sorunları hakkında görüşüldükten sonra her açıdan detaylı bir fizik muayene yapılır. Utanma duyguları ile doktora doğru bilgiler vermemek gereksiz birçok uygulamaya ve maddi yüke neden olabileceğini unutmayın.
Yapılan değerlendirme sonucunda ve belirlenen nedene göre sizin için en uygun olan tedavi yöntemi belirlendikten sonra size bu tedavi yöntemi konusunda detaylı bir açıklama yapılacak ve uygun zamanda tedavinize başlanacaktır.
MUAYENE ve ULTRASONOGRAFİ
İlk görüşmeden sonra yapılacak olan muayenenizde rahim ağzından smear testi yapılacak ve bazı mikroorganizmalara yönelik kültürler alınacaktır. Vajinal ultrasonografi yapılarak rahim ve yumurtalıkların durumu değerlendirilecek, rahimde myom, polip gibi patolojilerin olup olmadığı, yumurtalıklarda kistik bir gelişimin varlığı ve yumurtalıkların yerleşimi değerlendirilecektir. Muayene sırasında transfer kateteri kullanılarak rahim ağzının embriyo transferine uygun olup olmadığı saptanacak ve aynı sırada rahim içine verilen az miktarda sıvının ultrasonografide izlenmesiyle yani "histerosonografi" uygulamasıyla rahim içinde bir sorun olup olmadığı araştırılacaktır.
RAHİM FİLMİ (HSG)
Yumurtalıklardan atılan yumurta önce Fallop tüplerinin içerisine girer ve burada sperm ile yumurta bir araya gelerek döllenme gerçekleşir. Daha sonra döllenen yumurta rahim içine iletilerek burada yerleşir ve gebeliği başlatır. Rahim filmi Fallop tüplerinin açık olup olmadığını, rahim dokusunda doğuştan ya da sonradan oluşan ve gebeliğin yerleşmesine engel olabilen bozuklukların tespitini sağlayan bir tanı yöntemidir. Genel olarak adet bitiminden sonraki 7 gün içerisinde çekilmesi gerekmektedir. Ciddi ağrı yaratmayan bu işlem herhangi bir anestezi gerektirmez. İşlem 5-10 dakika sürmektedir. Muayenedeki gibi hazırlandıktan sonra rahim içine özel bir alet yardımıyla sıvı haldeki opak bir madde verilerek seri halde film çekilir. Doktorunuz işlemden önce veya sonra enfeksiyon riskini azaltmak için size antibiyotik verebilir ve işlemden yaklaşık yarım saat önce alınacak bir ağrı kesici, ağrı duymanızı önleyebilir.
LAPAROSKOPİ
Genel anestezi altında hastanın göbeğinden ince bir iğne ile girilerek karın karbondioksit gazı ile şişirilir ve daha sonra yaklaşık 10 mm çapında bir alet göbekteki 1 cm'lik kesiden karın içine yerleştirilerek buradan karın içerisine optik bir alet ilerletilir. Kamera aracılığı ile elde edilen görüntü bir monitör vasıtasıyla izlenerek gerekli girişimler yapılır. Laparoskopi tanı amacıyla ya da bazı müdahalelerde bulunulması için kullanılır.
Erkekte semen analizi ve kadında muayene, hormonal inceleme ve HSG yapıldıktan sonra eğer herhangi bir sorun bulunamazsa, yani açıklanamayan infertilite durumunda, tüplerin açık olup olmadığını kesin olarak değerlendirilmesi amacıyla, ayrıca karın içindeki yapışıklıklar veya endometriyozis adı verilen hastalığın değerlendirilmesinde kullanılır. Bunun dışında yapışıklıkların açılması, endometriyozis odaklarının yakılması, yumurtalık kistlerinin çıkarılması gibi nedenlerle açık ameliyat yerine doktorunuz tarafından önerilebilir. Son yıllarda kullanım alanı çok genişlemiş olan bu yöntemle bir çok jinekolojik ameliyatın yapılabilmesi mümkün olmuştur.
HİSTEROSKOPİ
Rahim ağzından içeriye doğru ilerletilen optik bir alet yardımıyla rahim içerisi incelenir. Laparoskopi gibi hem tanı hem de tedavi amacıyla kullanılabilir. Rahim duvarları ve tüplerin açıldığı bölgeler incelenerek polip, myom, septum gibi yer kaplayan lezyonlar, yapışıklıklar araştırılır ve aynı seansta tedavileri sağlanabilir. HSG ya da ultrasonografide polip, septum veya myomdan şüphelenilmesi, açıklanamayan infertilite, tekrarlayan gebelik kayıpları, açıklanamayan kanamalar gibi çeşitli durumlarda yapılması gerekebilir.
SPERM ANALİZİ
İnfertilite yakınması ile başvuran çiftlerde genel olarak ilk yapılması gereken, basit ancak bir o kadar da değerli olan bir inceleme yöntemidir. Semen analizi için 3-5 günlük bir cinsel perhiz süresi gerekmektedir. Sperm analizini etkileyebilecek bir çok faktör mevcut olup örnek alınmadan önce bir form verilerek bu durum araştırılmalıdır. Semen örneğinin bir tuvalette ya da herhangi bir ortamda değil, bu iş için özel olarak hazırlanmış bir mekanda verilmesi gerekir. Örnek vermek için gerekli olan uyarılar ve nelere dikkat edileceği bu ortamda hastanın kolaylıkla görebileceği bir yere yazılı olarak bırakılmalıdır. Örneğin mastürbasyonla ve steril bir kap içerisine alınması ve sabun, tükürük vb gibi maddelerin kullanılmaması gerekir. Prezervatif kullanılması veya örneğin evden getirilmesi arzu edilmemekle birlikte örnek verme konusunda sıkıntı yaşayan hastalarımızın bu durumu önceden doktor ya da laboratuvar görevlilerine bildirmeleri halinde kendilerine özel prezervatif sağlanacak veya başka önerilerde bulunulacaktır.
ÜROLOJİK DEĞERLENDİRME
İnfertilite yakınmasıyla başvuran olguların yaklaşık olarak 1/3'ünde erkekle ilgili bir sorun mevcut olup bu sorun cinsel fonksiyon bozuklukları, anatomik bozukluklar (vaz agenezisi, inmemiş testis vb), hormonal nedenler, varikosel, radyasyon tedavisi, kemoterapi, çeşitli virütik hastalıklar, genetik nedenlerden kaynaklanabilir. Olguların büyük bir çoğunluğunda ise genellikle hiç bir neden saptanamamaktadır. Bu nedenle infertilite yakınması ile başvuran ve erkek faktörü saptanan tüm olguların ürologla görüşmeleri önerilir. Bu görüşmede detaylı olarak öykünüz alınacak, muayeneniz yapılacak ve gerekli görülmesi durumunda hormon tahlili, ultrasonografi, genetik inceleme vb gibi tetkikleriniz yapılacaktır.
Tanısal amaçla erkeğin yumurtalıklarından parça alarak sperm hücresi yönünden (tanısal TESE) ve patolojik olarak değerlendirmek tanıda kullanılan diğer yöntemlerdir.
GENETİK İNCELEME
Erkeklerde sperm sayısının ileri derecede düşük olması ya da hiç bulunmaması yani azoospermi genetik bozukluklarla birlikte olabilir. Kromozomlardaki çeşitli yapısal ve sayısal değişiklikler yanında özellikle Y kromozomu olarak adlandırılan erkek cinsiyet kromozomundaki bazı değişiklikler (Y kromozom mikrodelesyonları) infertilite yakınması ile başvuran erkeklerde %5-15 sıklıkla görülmektedir. Bunların değerlendirilmesi hem infertilite nedeninin ortaya konması hem de tedavi sonrasında gebelik meydana gelirse bunun doğacak olan bebeğe aktarılma riskini ortaya koyması bakımından son derece önemlidir. Bu nedenle tedavi öncesi doktorunuz size bu genetik incelemelerin yapılmasını önerebilir.
Tüp Bebek Nedir Nasıl Yapılır
Yumurtlaması olmayan ya da düzensiz yumurtlayan kadınlarda veya yumurtlaması olan kadınlarda birden çok yumurtanın gelişmesini sağlayarak gebelik şansının artrılmasına çalışıldığı aşılama (IUI) ve diğer tüm Üremeye Yardımcı Tedavi Yöntemlerinde (Tüp Bebek, Mikroenjeksiyon) kullanılan tedavi şeklidir. Bunun için yumurtlama işlemini uyaran çeşitli ilaçlar kullanılır. Yumurtaların içinde bulunduğu kesecikler (follikül) belli bir büyüklüğe ulaşana kadar bu ilaçlara devam edilir ve ilaçlar kullanılırken ultrasonografi ve hormon (E2) takibi ile hasta izlenir. Folliküller belirli bir büyüklüğe ulaşınca çatlatma iğnesi (hCG) yapılır. Bundan sonra ya cinsel ilişki önerilir (timed coit), eğer uygulanacaksa suni döllenme yapılır (aşılama, IUI) ya da tüp bebek (IVF) veya mikroenjeksiyon (ICSI) işlemleri için yumurta toplama işlemi (OPU) uygulanır.
EŞ SPERMİ İLE SUNİ DÖLLENME
(Aşılama, İntrauterin İnseminasyon) Aşılama olarak bilinen bu işlem, rahim ağzı salgısının veya fiziksel olarak rahim ağzının uygun olmaması, erkeğe bağlı problemin hafif veya başka deyimle sınırda olması, kadında yumurtlamanın olmaması ya da yetersiz olması, açıklanamayan infertilite, endometriyozis, immünolojik infertilite, cinsel işlev bozuklukları gibi durumlarda pratik, kolay uygulanabilir ve ekonomik bir yöntem olması dolayısıyla ilk tercih edilen tekniktir. Genelde bu tedavinin başarısız olduğuna 3 uygulamadan sonra karar verilir. Ancak bunu 6, hatta 12 uygulamaya kadar uzatan merkezler de mevcuttur.
Bu uygulamadan önce kadında en az bir tüpün açık olduğunun gösterilmesi şarttır. Kendiliğinden ya da ovülasyon indüksiyonu ile yumurta geliştirildikten sonra hCG yapılarak, gelişen bu yumurtanın çatlaması sağlanır. Bundan yaklaşık 36 saat sonra alınan semen örneği laboratuvarda özel yöntemlerle hazırlanarak örneğin hareketli ve nispeten normal yapıda spermlerden zengin olan kısmı ağrısız ve kolay bir işlem sonucu özel bir şırınga yardımıyla ile rahim içine bırakılır. İşlem birkaç dakikada sonlanır ve 10-15 dakikalık bir dinlenmeyi takiben hasta evine gidebilir.
Aşılama işlemi spontan yani yumurtanın kendiliğinden geliştiği sikluslarda yapılabileceği gibi ilaçlarla hazırlanmış sikluslarda yapılabilir. Yumurta gelişiminde klomifen sitrat gibi basit ilaçlar ya da enjeksiyonla uygulanan gonadotropinler kullanılabilir. Yumurta çatlamasının yine kendiliğinden olmasına izin verilebildiği gibi bu hCG gibi ilaçlarla sağlanabilir. Aşılama tek ya da iki gün üst üste ardışık olarak uygulanabilir. Ancak günümüzdeki verilere göre en başarılı sonuçlar gonadotropinlerle yumurta geliştirilen ve hCG ile yumurtanın çatlatıldığı sikluslarda elde edilmektedir.
İN-VİTRO FERTİLİZASYON (IVF) ve MİKROENJEKSİYON (ICSI)
IVF ile ilk sağlıklı doğum 1978 yılında gerçekleşmiş ve İngiltere'de Louise Brown bu yöntemle dünyaya gelmiştir. Tüp Bebek terimi vücut içinde değil de laboratuvar ortamında bir araya getirilen spermin yumurtayı döllemesini ifade eder. Tüp bebek işleminde elde edilen yumurtaların etrafına belirli sayıda hareketli sperm bırakılarak spermin kendiliğinden yumurta içerisine girmesi beklenirken mikroenjeksiyon işleminde sperm özel mikroaletler yardımıyla yumurtanın içerisine yerleştirilmektedir. Bu şekide vücut dışında elde edilen döllenmiş yumurtalar belirli bir süre özel besleyici sıvılar (kültür ortamı) içerisinde tutularak bölünmeye başlamaları beklenmekte ve daha sonra gelişen embriyolar normal gelişimini sürdürebilmeleri amacıyla rahim içine yerleştirilmektedir.
12 Şubat 2010 Cuma
Gebelikte Bulantı Ve Kusma Şikayetleri
- Aşırı ölçüde yemeyiniz.
- Her 2-3 saatte bir küçük miktarlarda yemek yiyiniz.
- Çorba ve diger sıvıları öğünlerde değil, katı yiyeceklerden bir saat sonra öğünler arası yiyin. Bu ani kusmaya yol açan midenin gerilmesini önlemeye yardımcıdır.
- Sindirilmesi güç olduğundan bulantı meydana getiren yağlı ve kızartılmış besinlerden sakınınız. Hatta böyle besinlerin pişirilmesi sırasındaki koku bulantıya neden olabilir.
- Hafif mevsimlik sebzeler yiyiniz.
- Yemeklerden sonra bir müddet dik oturunuz. Bu mide bulantısını azaltacaktır.
- Gece alınan hafif yemekler mesela yoğurt, süt, meyve suyu, ekmek veya küçük bir sandviç sabah bulantısını azaltır. Yine bu küçük öğünden sonra bile 10-20 dakika dik oturmak gerekir.
- Sabahleyin uyanır uyanmaz yiyeceğiniz kuru ekmek, kraker veya diger tahıl ürünlerinden yapılmış yiyecekler bulantıyı azaltabilir.
- Yatak odanızı karartınız veya loş bir odada uyuyunuz. Yataktan yavaşça kalkınız ve ani hareketlerden kaçınınız.
- Yemekten hemen sonra dişlerinizi fırçalamayınız.
- Gevşemeye, stresten uzak durmaya çalışınız, ayaklarınızı uzatıp başınızı hafifçe yükselterek gün boyunca dinlenmeye çalışınız.
- Bulantı hissettiğiniz zaman gazoz, maden suyu türü veya karbonatlı su türünden azar azar içiniz.
- Temiz hava iyi gelebilir. Kısa yürüyüşler yapınız veya pencere açık iken uyumaya çalışınız.
- Yemek pişirirken camı açık tutunuz ve kokuyu dışarı atmak için fan kullanınız.
- Ekşi, turşu veya limona benzer şeyleri yiyin veya içiniz.
Bazı insanlar bitkisel çayların bulantıya iyi geldigini söylemişlerdir. İlaçlar gibi bu çaylar da bitkilerden yapılmıştır. Bu açıdan dikkatli kullanılmalıdır. Nane, ahududu, karahindi baba çiçeği, zencefil, papatya gibi bitkiler bu listeye dahil edilebilir.
Düşük kan şekeri, düşük B6 vitamin seviyeleri, potasyum ve magnezyum dengesizliği bulantıya neden olabilir. Iyi ayarlanmış bir diyette bu vitamin ve mineraller yeterli miktarda bulunmalıdır.
Diğer sorularınız için doktorunuzun ve diyetisyeninizin görüşünü almalısınız. Bunlara ek olarak gerekli tıbbi tedavide kusmayı önleyici ilaçlar, vitaminler ve mineraller tavsiye edilir.Gebelik başlangıcında oluşan bulantı ve kusmalar zaman içinde geçecektir. Ciddi bulantı ve kusmalar nadir olup, kusma miktarından endişeli iseniz doktorunuza başvurunuz.
Gebelikte Sık Sık İdrara Çıkma Şikayeti
İlk üç ayda, büyüyen rahmin mesaneye baskı yapması ve böbreklerin fonksiyonlarının artması annede sık idrara çıkmaya sebep olabilir. Bazen bu tabloya idrar kaçırma da eklenebilir. Dördüncü aydan itibaren rahim karın boşluğuna geçip, idrar kesesi üzerindeki baskı azaldığında idrar kaçırma ve sık idrar yapma şikayetleri azalır.
Ancak gebeliğin son aylarında özellikle büyüyen bebeğin doğum kanalına giren kısmı (baş veya popo) tekrar mesaneye baskı yapmaya başlayarak yakınmaların tekrar ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu durumu tetikleyen veya altta yatan bir idrar yolları enfeksiyonu araştırılmalıdır. Bazen su kesesinin açılması idrar kaçırma gibi algılanarak doktora başvurmakta gecikilebilir, böyle bir olasılık akılda tutularak sürekli akan bir sıvı varlığında doktora danışılarak gerekli önlemler alınmalıdır.
Öneriler
- Gece sık uyanmamak için yatmadan önce 1-2 saat su, çay, kahve içmeyiniz.
- İhtiyaç hissettiğinizde, uzun süre tutmaya çalışmadan idrarınızı yapınız.
Gebelikte Mide Ağrısı Ve Yanması Şikayetleri
Öneriler
- Sık ve küçük öğünler halinde yiyin.
- Mide yanmanızı arttıran hareketler ve pozisyonlardan kaçının (ani öne eğilmeler, yemekten hemen sonra yatmak, uzanmak vb.)
- Özellikle yemekten hemen sonra uzanmak yerine arkanızı küçük bir minderle destekleyerek oturun.
- Mide yanmanız,davranış ve diyet değişikliklerine rağmen düzelmez ve ya artarsa hekiminize danışarak antiasit alın.
- Yağlı ve baharatlı gıdalardan, kızartmalardan, fazla miktarda çay, kahve ve çikolatadan uzak durun.
- Yemekten sonra hafif yürüyüşler sorununuza iyi gelebilir.
11 Şubat 2010 Perşembe
Gebelikte Kabızlık Şikayeti
Kabızlıkta ilk önerilen davranış ve beslenme değişiklikleridir.
Gebelik sırasında oluşan fissur (makatta çatlak), hemoroid (basur), gibi hastalıklara bağlı ağrı, üşenme, tuvalet bulamama nedeniyle defekasyon işleminin ertelenmesi sonucu rectum (gaytanın depolandığı kalın bağırsağın son kısmı) zamanla genişler, tembelleşir ve kabızlık nedeniyle aşırı ıkınmalar sonucu sinirlerin de zedelenmesiyle kabızlık iyice yerleşir. Bunu yenmenin en iyi yolu hastanın her gün aynı saatte kendisini defekasyon için zorlamasıdır. Rektumun boşalmasına neden olan karın içi basınç artışının sağlanması için en uygun pozisyonda defekasyon denenmelidir.
Hastada anal fissur, hemoroid gibi ağrılı defekasyon ve sonucunda seyrek olarak tuvalete gitmeye neden olabilecek durumlar varsa tedavi edilmelidir. Ağızdan alınan dışkı yumuşatıcılar ve diyetin rolü azdır. Kişisel çabalar ve küçük lavmanlar yapmak en iyi yoldur. Lavmanlar normal refleks uyanıncaya kadar 2 günde bir tekrarlanılabilir.
Buna karşın hareketsiz bir hayat, posasız yiyecekler, az su içme ve gebelikte hormonların artışı ile bağırsak hareketlerinin yavaşlaması nedeniyle ortaya çıkan kabızlıkta diyet önemlidir.
Bağırsak hareketlerini artıracak bol sellülozlu (lifli, posalı) her çeşit sebze ve meyve, nişastalı, zeytinyağlı yemekler yenmeli ve bol su içilmelidir. Akşamları içilecek erik, kayısı kompostoları veya sabahları yenilen birkaç kuru incir genellikle yakınmaları azaltır. Özellikle sabahları bir bardak ılık su bağırsak hareketlerini artırabilir.
Kabızlık hemoroid ve fissurleri de arttırır, bu yüzden öncelikle düzenli tuvalet alışkanlığınızı yeniden kazanmaya çalışın! Posalı diyet ve bol sıvı almayı unutmayın!
Öneriler
- Her türlü lifli gıdaları (çiğ sebze ve meyveleri) bol bol tüketin.
- Meyve suları, kuru kayısı, kuru erik, kuru incir kompostoları içebilirsiniz.
- Sabah kahvaltısında bir bardak şekerli ( bir çay kaşığı yağ ilave edilmiş) ılık su içebilirsiniz.
- Hareketlerinizi (özellikle yürüyüş) arttırınız.
- Bütün bunlarla düzelmezse doktorunuza baş vurarak ilaç veya lavmanlar hakkında bilgi alabilirsiniz.
10 Şubat 2010 Çarşamba
İki Doğum Arasında En Az İki Yıl Olmalı
Aile Planlaması Hayat Kurtarır sloganı ile yola çıkan Birleşmiş Milletler Nüfus Fonuna göre, doğum aralığı iki yıldan az olmamalı...
BMnin araştırmasına göre aile planlaması tüm dünyanın sorunu. Dünyada 200 milyon kadın aile planlaması imkanlarından faydalanamıyor. Bunun sonucunda, her sene 23 milyon istenmeyen gebelik, 22 milyon kürtaj, 150 bin gebeliğe bağlı anne ölümü, 1,4 milyon da bebek ölümü yaşanıyor.
Bebek ve anne ölümleri en çok az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde görülüyor.
TÜRKİYEDEKİ DURUM
Bu çerçevede Türkiyedeki tablo da içaçıcı değil:
* Türkiyede doğuma bağlı sebeplerle her gün bir kadın ölüyor.
* Bu ölümlerin yarısı istenmeyen gebelikler sonucunda gerçekleşiyor.
* İki yıldan kısa sürelerle ve üç kereden fazla hamile kalmak, anne için çok riskli.
* Doğum aralığı iki yıldan az olan gebeliklerde bebek ölüm hızı 2,5 kat artıyor. Bu risk üçüncü hamilelikten sonra 3,5 katına çıkıyor.
* Doğum sırasında annenin hayatını kaybetmesi durumunda bebeğin ölüm riski de 8 kat artıyor.
175 BİN KADININ HAYATINI KURTARACAK
BM Nüfus Fonu, aile planlamasını, çocuk sahibi olma seçimi ve sayısını, anne-babanın birlikte vermesi olarak tanımlıyor. Ve aile planlamasının yılda 175 bin kadının hayatını kurtaracağı öngörülüyor.
Kadınlarda Orgazm (Boşalamama) Problemi
Bazı kadınların normal cinsel dürtüleri vardır. Ama cinsel ilişki sırasında orgazm yaşamada zorluk çekerler. Orgazm, cinsel ilişki sırasında yaşanan boşalmadır. Bazı kadınlar orgazma yalnızca cinsel ilişkiyle ulaşmazlar; aynı zamanda klitorisin uyarılmasına ihtiyaç duyarlar.
Orgazm problemleri çeşitli nedenlerden ileri gelir ve çoğunlukla psikolojik olarak suçlu hissetme, cinsel partnere güvenmeme, ilişkide anlaşmazlık ve kendini çok az tanıma gibi etkenlerle ilgilidir. Yorgunluk ya da yeni bir ilaç kullanmak da orgazm olma yeteneğinize müdahale edebilir.
Doktorunuz ilaçlarınızı değiştirebilir ve sizi bir cinsel terapi uzmanına yönlendirebilir.İspatlanmamış bir teori de, bazı kadınlarda klitorisin uyarılacak (”kadın iktidarsızlığı”) kadar şişmemiş olmasıdır. Bu teoriye göre, südenafil (iktidarsızlık hapı) gibi, erkekte sertleşme bozukluğu (penisin ereksiyon olamaması) tedavisi için kullanılan tedaviler, orgazm olamayan bazı kadınlarına yardımcı olabilir.
Terapi, mastürbasyon yoluyla doyurucu bir orgazma nasıl ulaşılacağını öğrenmeyi kapsayabilir; böylece partnerinize cinsel ilişki sırasında sizi nasıl uyaracağım gösterebilirsiniz. Terapi ayrıca, psikolojik etkenlerle nasıl başa çıkabileceğinizi, partnerinizle aranızdaki iletişimi nasıl artıracağınızı, nasıl deneyim kazanacağınızı ve cinsel hazzı nasıl paylaşacağınızı da öğretebilir.
Polikistik over Nedir? Belirtileri,Tedavisi
PCOS hastalığında adet düzensizliği, kısırlık, kıllanma, şişmanlık, kan şekeri düzensizlikleri çok sık görülür.
Uzun yıllardır yoğun araştırmalara konu olan bu hastalığın tek bir hastalık olmadığı düşünülmüştür. Beyin sapı, yumurtalık ve böbrek üstü bezlerinin birlikte tutulmasıyla ortaya çıkan karışık ve çok değişik bulgu ve belirtilere yol açan bir tablodur. Hastalığın temelinde hipofiz bezinden salgılanan LH ve FSH hormonlarının anormal şekilde salınması yatar.
Bu dengesizlik sonucu her ay düzenli olarak yumurtlama olmaz. LH'daki artış overde erkeklik hormonu yapımını arttırır, salgılanan erkeklik hormonları (androjenler) yağ dokusunda östrojene dönüşür ve bu artış LH üretimini tetikleyerek kısır döngü ortaya çıkar. Bu kısır döngü kilo kaybı veya yumurtalıkların baskılanması veya yumurtlamanın uyarılması ile kırılabilir. Yine kilo fazlalığına bağlı olarak insüline karşı bir direnç ortaya çıkmakta ve hormonal denge bozularak diabete (şeker hastalığı) eğilim ortaya çıkmaktadır . Polikistik over hastalığı üreme çağındaki kadınların %3 ile 10'unu etkileyen yaygın bir tablodur.
Yüksek östrojen düzeylerine bağlı olarak rahim kanseri riski oluşturması bir diğer önemli sağlık problemidir. İlk kez 1935 yılında Stein ve Leventhal tarafından tanımlanan bu sendromun günümüzde hala kesin nedeni tam olarak bilinmemekte ve bu nedenle tedavisi konusunda da bir fikir birliği sağlanamamaktadır.
Belirtiler
Hastalık genellikle adet düzensizliği, sivilce, yağlı cilt, kıllanma, infertilite (kısırlık) ve kilo artışı gibi belirtilerle ortaya çıkar. PCOS ilk kez ergenlik döneminde adet kanamalarının başlaması ile tanınır. Bu dönemde adet düzensizlikleri en önemli belirtidir ve neredeyse hastaların %75'inde görülür. En sık rastlanılan düzensizlik seyrek adet görme şeklindedir. Normal bir kadında iki adet arası 21-35 gündür. PCOS’ da genllikle 35 günden uzun aralıklarla adet görme(yılda ortalama 4-6 kez) söz konusudur.
Zaman zaman 6 aydan uzun adet görmeme (amenore) olabilir. Gecikmeyi takiben görülen kanama genelde fazla miktarda ve uzun süreli olur. Bu düzensizlik yumurtlama olmadığının bir işaretçisidir. Yeni adet görmeye başlayan genç kızlarda PCOS olmasa bile bu tür bozukluklar ilk 2 yıl boyunca normalde de görülebilir. Adet düzensizliği nedeni ile hekim kontrolü dışında doğum kontrol hapı gibi düzenleyici ilaçların kullanılması PCOS tanısını geciktirebilir.
Androjenler erkekleştirici hormonlardır (testosteron gibi) ve erkeklerde yüksek miktarlarda bulunurken kadınlarda çok düşük miktarlarda salgılanırlar. PCOS hastalarında androjen hormonları olması gerekenden daha fazla miktarlarda bulunur ve bunun sonucu erkek tipi kıllanma, sivilce ve hatta erkek tipi saç dökülmesi ortaya çıkabilir.Yine androgenlerin etkisiyle vücutta yağ dağılımı da değişir. Hastaların % 40’ında şişmandır.
Bazen kilo verilmesi bile hastalığın şiddetini ciddi ölçüde azaltmaktadır. PCOS yumurtlama bozukluklarının olması ve adet düzensizliğinin görülmesi nedeni ile kısırlığın bir problem olarak ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Kısırlık her PCOS olgusunda görülmez. Bazı PCOS olgularında düzenli yumurtlama ve çok kolay gebelikler olabilir. Buna rağmen PCOS gebelikte gecikmelere ve kısırlığa yol açan önemli bir etkendir. PCOS’lu kadınlar genellikle gebe kalmak için tedaviye gereksinim duyarlar.
Tanı
Polikistik over sendromu tanısı klinik muayene bulguları, laboratuar tetkikleri ve overlerin ultrasonografik incelemesi ile konur. Tanı için değişik kriterler kullanılmaktadır. Bunlardan en çok kullanılan kriterler aşağıda sıralanmıştır;
- Kanda erkeklik hormonlarının yükselmesi
- Muayenede kıllanma, sivilce ve ciltte yağlanma gibi erkeklik hormonlarının yükselmesi ile ortaya çıkan belirtilerin varlığı
- Seyrek adet görme veya seyrek yumurtlama
- Şişmanlık(Vücut Kitle İnsdeksi -BMI- >25)
- İnsülin direncinin artması (Açlık kan şekeri / Açlık İnsülini <>
- Vajinal Ulştrasonografi ile yumurtalıkta çok sayıda küçük yumurta kistinin(polikistik yumurtalık) görülmesi
- Kısırlık
En değerli tanı yöntemlerinden birisi transvajinal ultrasonografi incelemesidir. Ultrasonografide yumurtalıklarda çok sayıda küçük kist saptanır. Bu kistler sadece birkaç milimetre çapındadır ve tek başlarına sorun yaratmazlar. Kistler gelişir ancak yumurtlama ile içlerindeki yumurta atılamaz. Zaman içerisinde bunların sayıları artabilir. Ultrasonda yumurtalığın dış kısmında, kapsülü altında inci taneleri gibi dizilmiş kistlerin görülmesi önemli bir bulgudur.
Bu görünüm pekçok sağlıklı veya PCO olmayan kadının ultrasonografik muayenesinde de tespit edilebilir.Ancak bu kadınlarda hormonal değerler ve klinik tablo tamamen normal bulunur. Genel olarak kadınların %20'sinde polikistik görünümlü yumurtalık vardır. PCOS ise bir belirtiler grubudur ve hastalığı ifade eder. PCO ve PCOS iki farklı tanımdır. Bazen PCOS tek yumurtalıktaki polikistik görünümle de karşımıza çıkabilir.
PCOS tanısında kan hormon değerleri de önemlidir. Kanda androjen düzeyleri artmıştır. Hipofizden salınan yumurtalığı uyarıcı hormonların salınımı bozulur ve LH /FSH oranı da artar. LH/FSH oranının 2'nin üzerinde olması PCOS lehine bir bulgudur. Adetin 21. günü bakılacak kan progesteron değerleri yumurtlama olup olmadığı hakkında bilgi verir.
Son yıllarda yapılan çalışmalar PCOS ile insülin hormonu arasında ilişki olduğunu göstermiştir. İnsülin pankreastan salınan bir hormondur ve hücrelerin şekeri (glikozu) kullanmalarını sağlar. PCOS'da hücrelerde insüline karşı bir direnç vardır. Bu nedenle pankreas durumla başa çıkabilmek için daha fazla insülin salgılar. Bu yüksek insülin düzeyleri yumurtalıkları etkileyerek yumurtlamayı engeller. Sonuçta androjenlerde artış olur. İnsülin direnci PCOS'lu zayıf kadınların %30'unda saptanırken şişman kadınlarda bu oran %75'e kadar ulaşmaktadır.
Ayırıcı tanıda Cushing hastalığı, kıllanmayla birlikte görülen psikolojik (amenore) adetten kesilme, böbrek üstü bezi tümörleri, ailevi kıllanma göz önünde tutulmalıdır.
Uzun dönemdeki riskler
PCOS'un uzun dönemde yaratabileceği sorunlar ve riskler hem insülin hem de androjen fazlalığına bağlıdır. Yüksek miktarlarda insülin uzun dönemde tip 2 diyabet yani şeker hastalığı riski oluşturur. Bu tür diyabet genelde sıkı diyet ve ağızdan alınan ilaçlar ile kontrol altına alınabilir. Kilo sorunu olan, tedavi edilmemiş PCOS hastalarının %25-35'inde 30'lu yaşlarda tip 2 şeker hastalığı ortaya çıkar.
PCOS'da görülen hormonal değişiklikler tansiyon problemlerini de beraberinde getirirler. Aynı zamanda bu hastalarda kolesterol yüksekliği de ortaya çıkabilir. Her iki durum da kalp hastalığı açısında yüksek risk oluştururlar.
Uzun süreli adet düzensizlikleri ve rahim içinin sürekli estrojenle uyarılmasına neden olan endometrium kanseri riskini arttırır. PCOS’lu ve yumurtlama olmayan hastalarda endometrium üzerinde estrojeni karşılayan progesteron hormonu yeterli olmadığından endometrium uzun süre sadece östrojene maruz kalır ve uyarılır ve bu nedenle kanser riski artar.
Kadınlarda İdrar Kaçırma, Nedenleri, Tedavisi
çünkü hijyenik pet kullanmak zorunda olmasına rağmen yakınmayan kadınların yanında ,damlama şeklinde ve seyrek idrar kaçırmalarını bile büyük bir sorun olarak gören kadınlar da vardır. Böylece idrar kaçırmanın hastalık boyutu kadının sosyal durumuna sıkı sıkıya bağlıdır. Kırsal kesimde sorun yaşlanmaya bağlı doğal bir problem gibi görülerek doktora başvurulmazken ,kentlerde ve özellikle çalisan kadinlarda idrar kaçirma derin depresyon,yalnizlik duygusu ve sosyal iliskilerde daralmaya (idrar kokusu,islaklik hissi) yol açarak daha erken dönemlerde tedavi için doktora basvurmaya neden olmaktadir. Kadinlarin %25’inin hayatlarinin herhangi bir döneminde idrar kaçirdigi hesaplanmistir. Idrar kaçirma kadin tarafindan saklanan ve genellikle utanilacak bir sorun olarak karsimiza çikmaktadir. Bir arastirmada idrar kaçirmasi olan kadinlarin %70 ‘i doktora baska nedenlerle basvurdugunda yapilan muayene ve öykü alma sonucu idrar kaçirmanin varliginin tespit edildigi görülmüstür. Kadinlarin ömürlerinin uzamasi ile sorun daha da büyümektedir.
Idrar kaçirma baslica 3 ana grupta incelenir
- Gerçek Stres Inkontinans (Kas, sinir güçsüzlügüne bagli)
- Detrusor Instabilitesi (Mesanenin kontrol edilemeyen otomatik kasilmasi)
- Karisik (her iki durumun da varligi)
Gerçek Stress Inkontinans
Daha çok dogum yapmis kadinlarda görülür. Kasik adalelerinin veya sinirlerinin dogum sirasinda zedelenmesi sonucu, mesane boynu öksürme, hapsirma, gülme, merdiven çikma, yük tasima, cinsel iliski sirasinda yer degistirerek veya kapanamayarak karin içinde artan basinçla hasta idrar kaçirir. Tedavi genellikle cerrahidir. Fizik tedavi (kasik adalelerinin güçlendirilmesi , elektrikle uyarma (stimulasyon), menapozdaki kadinlarda hormon tedavisi de uygulanabilir.
Detrusor Instabilitesi
Genellikle daha ileri yaslarda görülmesine ragmen, mesanenin tahris oldugu durumlarda (iltihap, tas, tümör vb) her zaman ortaya çikabilir. Bu hastalarda küçükken gece yataga iseme, gece uykudan uyanarak idrar yapma (normalde 2 kez olabilir), gündüz çok idrara çikma (normalde 6 kez) daha siktir. Su sesi ile idrar hissi veya sikisma olabilir. Genellikle fiziksel aktivite (gülme, konusma, hapsirma,öksürme, yük kaldirma, cinsel aktivite gibi) ile de tetigi çekilebilen ansizin idrar yapma hissi duyarak tuvalete kosan hasta tuvalet kapisinda idrarini tutamayip kaçirir. Tedavide cerrahinin yeri yoktur. Fizik tedavi (mesanenin yeniden terbiyesi), elektrikle uyarma (stimulasyon), ilaç tedavisi uygulanir.
Karisik Idrar Kaçirma
Yukarida bahsedilen her iki durum ayni hastada birlikte vardir. Her tedavi seçenegi de uygulanabilir. Önce ameliyat,sonra fizik tedavi, ilaç veya elektrikle uyarma veya önce fizik tedavi sonra ameliyat denenebilir.
Tanı
Hastanin idrar kaçirmasinin sekli ögrenilir. Daha sonra jinekolojik muayene yapilarak mesane, mesane boynu, vajen ve rahimde sarkma olup olmadigi, özellikle daha önce geçirilmis ameliyatlara bagli idrar yollarindan hazneye olusan kanalcik, fistüllerle olusmus sürekli kaçaklar olup olmadigi arastirilir. Bu islemlerden sonra hastanin idrar tahlili, iltihap açisindan idrar kültürleri yapilir. Bu tetkiklerde anormal bulgu tespit edilirse uygun tedavi yapilir.
Daha sonra hastanin idrar kaçirmasini gözlemek için mesaneye bir miktar sivi verilerek veya sikismasi beklenerek ikindirma ile idrar kaçirma gözle görülmeye çalisilir. Idrar kaçirmanin varligini veya miktarini tespit edebilmek için ped test yapilabilir. Hasta bu test için 24 saatlik bir zaman içerisinde degistirdigi pedleri getirir. Pedlerin kuru ve islak agirliklari arasindaki fark hesaplanarak kaçirmanin varligi ve miktari tespit edilmeye çalisilir.
Özellikle daha önce idrar kaçirma ameliyati olmasina ragmen idrar kaçirmaya devam eden hastalar ve ameliyat yapilacak hastalarda daha ayrintili bir inceleme olan Ürodinami yapilir. Bu islem sirasinda hastanin mesanesine yerlestirilen bir kateter ile tuzlu su verilerek dolma, kaçirma ve iseme basinçlari bilgisayar yardimiyla kaydedilerek rakamsal ve grafik olarak yazdirilir. Ürodinami son derece karmasik ve pahali bir test olmasi nedeniyle her hastaya uygulanmasi dogru degildir. Muayene ve hastalik öyküsünden faydalanilarak bazi tedaviler denenip sonuca göre ürodinami veya operasyona karar verilebilir.
FONKSİYONEL ELEKTRİK STİMULASYONU (FES)
Kadınlarda idrar kaçırma oldukça yaygın ve ciddi bir sorundur.Yapılan araştırmalarda kadınların %25' i hayatlarının herhangi bir döneminde idrar kaçırma sorunu ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Amerika Birleşik Devletleri'nde bu hastalıklara harcanan paranın yılda 17 milyar dolar olduğu düşünülürse olayın boyutları daha kolay anlaşılabilir.
İdrar kaçırma çoğu zaman saklanan, utanılan veya yaşlanma ile doğal olarak ortaya çıkan bir durum olarak algılanmakta ve çözüm için yeterince gayret gösterilmektedir. Oysa %90 'dan daha yüksek oranda ilaç,fizik tedavi yöntemleri ve ameliyatlarla hastalar tedavi edilebilmektedir.Bu gün itibarı ile ülkemizde, yukarıda sayılan olanakların hepsini bulmak mümkündür. Ancak mutlaka hekim idrar kaçırma hastalıkları ile ilgili özel olarak yetişmiş olmalıdır.
Fonksiyonel Elektrik Stimulasyon (bazan Maximal Elektrik Stimulasyon) mesaneye özel frekanslarda alternatif ,düşük voltajlı elektrik akımı vererek,
- Mesane etrafındaki kasların güçlenmesi
- Mesane kasının uyarılabilirliği azaltılması amacıyla kullanılan bir yöntemdir.
FES normal bir yatakta yatan hastanın vajinası içerisine yerleştirilen yuvarlak bir elektrot ile bu elektrota gelen akımın frekansını belirleyen bir modulatörden oluşmaktadır.Hasta hergün veya haftada 2 kez 15-30 dakika cihaza bağlanarak 1,5 -3 ay süreyle tedavi görür.Bu süre sonunda özellikle mesanenin istemsiz kasılarak, ani sıkışmayı takip eden idrar kaçırmalarında 5 yıl süreyle %70 'e varan düzelmeler bildirilmektedir.Doğumlara bağlı olarak ortaya çıkan kas güçsüzlüğü ve öksürük, hapşırma,gülme ile oluşan idrar kaçırma durumlarında da başarılı sonuçlar yayınlanmaktadır.Bu iki tip idrar kaçırma şekli hastaların %95 'ini oluşturduğu için uzun süreli ilaç tedavileri veya operasyonlardan önce hemen hemen hiç bir yan etkisi ve uygulama zorluğu olmayan FES'in denenmesi son derece mantıklı bir yoldur.FES uygun hasta seçildikten sonra hemşire nezaretinde uygulanan son derece ağrısız ve uyum oranı yüksek bir tedavi şeklidir.Ekonomik olarak da diğer yöntemlerle karşılaştırıldığında son derece ucuz olduğu görülmektedir.FES uygulanması daha sonra uygulanacak bir tedaviyi olumsuz etkilemez
9 Şubat 2010 Salı
İlk Cinsel İlişkide Hissedilenler Ve Sorunlar
İlk Cinsel İlişki |
Evlilik, kadının ve erkeğin beraber yaşamak üzere karşılıklı anlaşma ile oluşturdukları sosyal bir kurumdur. Bu kurum sevgiyi, saygıyı, cinselliği, mutluluğu ve üzüntüyü dahi paylaşmayı içerir. Evlilik kadının ve erkeğin sahip olduğu temel haklardan bir tanesidir. Evliliğin toplum tarafından kabul görmesi içinde yasalar çerçevesinde onaylanması gerekir. Gelenek ve göreneklerde evliliğin oluşmasını ve yapısını etkilemektedir. Dr. Cenk Kiper |
Cinsel Hastalıklar Nelerdir
Cinsel Hastalıklar |
Cinsel Yolla bulaşan hastalıklar sizin de sorununuz. Dr. Cenk Kiper |
Gebelikte Hamilelikte Beslenme Nasıl Olmalıdır
Gebelikte Beslenme |
Sağlıklı olmanın temel gereklerinden biri yeterli ve dengeli beslenmektir. |
Gebelikte Hamilelikte cinsellik yaşamınız
Gebelikte Cinsel Hayat |
Toplumumuzda cinsellik çok açık ulu orta konuşulan bir konu değildir. Cinsellik üzerine konuşma ve tartışma günümüzde hala tabular arasındadır. Bir kısım kadın bu konuyu doktoruna açmaktan kaçınırken, bazen de doktorlar |
8 Şubat 2010 Pazartesi
Doğumdan Sonra Cinsel İsteksizlik
KURULUK SORUNUNA KAYGANLAŞTIRICI JEL
2007 yılında Journal of Sexual Medicine adlı dergide yayınlanan bir çalışmaya göre doğum yapan annelerin yüzde 90'ında cinselliğe ilişkin bir endişe söz konusu oluyor. Cinselliğe tekrar ne zaman başlanabileceği bunlardan biri. Cinselliğe doğumu izleyen 6. haftadan sonra başlanabilir. İlk başlarda vajende eskiye oranla bir kuruluk görülebilir. Bunun nedeni azalmış östrojen hormonudur. İlişkiyi kolaylaştırmak için kayganlaştırıcı jeller kullanılabilir. Doğum sonrası ortaya çıkan problemlerden biri erkeğin kadından daha fazla cinsel istek içinde olmasıdır. Erkeğin bu anlamda kadın fizyolojisini kavrayarak anlayışlı olması gerekmektedir. Annenin kendi vücut imajından memnuniyetsizliği de cinselliği etkileyen önemli bir faktör. Bu da doğumu izleyen 6. haftadan sonra ciddi bir egzersiz programı ve emzirmeyi takiben uygulanacak sıkı bir diyet ile çözülebilir.
AĞRI CİNSELLİĞİ OLUMSUZ ETKİLİYOR
Doğum sonrası cinselliği etkileyen faktörlerden bir diğeri de normal doğum sırasında vajen bölgesinde ileri düzeyde yırtılma veya kesi olup olmadığı. 2006 yılında yayınlanan bir Alman çalışmasına göre, bu tür bir travma nedeniye doğum sonrası devam eden ağrılı cinsel ilişki de cinselliği olumsuz etkiliyor. Doğumdan sonraki 6. ayda da devam eden ağrılı cinsel ilişki görülme sıklığı normal ve vajinal yırtık olmaksızın doğuranlar ile sezaryen ameliyatı ile doğuranlarda yüzde 3-4 iken, ileri düzeyde vajinal yırtık veya kesi ile doğum yapanlarda yüzde 11-14 olarak bulunmuştur. Bu nedenle anneye göre iri bebekleri olanlarda, normal doğumu ileri düzeyde yırtıklara neden olacak şekilde zorlamamak ve bu bilgileri doğum öncesi anne adayıyla paylaşmak gerekiyor.
Doğumdan Sonra Cinsel İlişki
Doğumdan sonra cinsel hayata ne zaman ve nasıl dönüleceği, pek çok çift için soru işaretidir.
Dokuz aylık gebelik süresi, geleneksel olarak üç adet üçer aylık etaplara bölünür. Bir de dördüncü üç aylık etap vardır ki; doğumu takip eden bu dönem, yeni anneler kadar eşlerini de yakından ilgilendirir.
Gebelik dönemi sona erdiği halde büyük değişikliklerin etkisini gösterdiği doğum sonrası period, kadınlar açısından büyük zorluklara sahne olur. Zihnen ve bedenen yeni bir uyum süreci geçiren kadınları etkileyen en önemli faktör de kuşkusuz anneliğin getirdiği yenilikler.
Bu alışma sürecinde en fazla sorun yaşanan alanlardan biri de cinsellik. Tüm zamanlarda, tüm kültürlerde doğum sonrası cinsel ilişki bir tür tabu sayılmakta. Bu tabunun oluşmasında, kadını olası komplikasyonlar ve enfeksiyonlardan koruma tedbiri yatar. Bu süre ortalama 4-6 hafta devam eder. Normal bir doğumun ardından bu süre, hassasiyetin kaybolması ve genleşen karın içi ve vajinal zarların eski haline dönmesi için yeterlidir. Bu süre tamamlanıp, rahim ağzı kapandığında riskli dönem sona ermiş demektir.
Ancak fizik görünüş ele alındığında, doğum sonrası cinsel yaşamın eski haline dönmesi için başka engeller de vardır. Her şeyden önce doğum sırasında herhangi bir zorluk yaşandıysa, tam bir nekahet dönemi birkaç hafta daha uzun sürebilir. Bu dönemde artan östrojen hormonu nedeniyle vajina mukozasının esnekliği azalır ve ıslaklık problemi yaşanır. Cinsel istek üzerinde de yine östrojen seviyesindeki artışın etkisi olabilir ve bu etki sonucunda emziren annelerin çoğunda libido azalır.
Yine de en büyük zorluk, ruhsal enerjinin azalmasıyla baş gösterir. Yeni anne ve baba için ebeveynlik rolüne alışmak zaman alır.
Cinsellikle ilgili her konuda olduğu gibi, doğum sonrasında eskisi gibi uyumlu ve kaliteli bir cinsel yaşama kavuşmak üzerine söylenenlerin sınırı yoktur. Unutulmaması gereken bir nokta da, çiftlerin huzurlu olması için bu süre boyunca güvenilir bir korunma metoduna başvurulması gerektiğidir. Çünkü süt verme dönemi boyunca yumurtlama döneminin düzeninin bozulması, gebe kalınacak dönemi belirlemeyi olanaksız hale getirir.
Hamilelikte Gebelikte Beslenme Biçimleri
Enerji ve Kilo Artışı-Gebelikte kalori 3 nedenden dolayı gereklidir. Bunlar gebeliğe bağlı yeni dokuların yapımı, bu dokuların idame ettirilmesi ve gebe vücudun hareketi için gerekli olan enerjinin sağlanmasıdır.
Gebe bir kadın gebe olmayana göre günde yaklaşık 300 fazladan kaloriye ihtiyaç duyar.Bu yaklaşık 2300 kalori/gün dür. gebelikteki kalori tüketimi ilk 3 ayda en az düzeydeyken bu dönemden sonra hızlı bir artış gösterir. Ikinci 3 ayda bu kaloriler başlıca annedeki büyümeyi karşılarken son 3 ayda ise temel olarak fetus ve plasentadaki büyümeye harcanır.Normal sağlıklı bir kadında tüm gebelik boyunca önerilen kilo artışı 11-13 kg'dir. Bu 11 kilonun 6 kilosu anneye, 5 kilosu ise bebeğe aittir.
Gün aşırı en az bir öğünde alınması gereken A vitamini içeren gıdalar-Kayısı ,Brokoli,Havuç,Kabak,Patates,Yeşil sebzeler
Hergün en az bir öğünde alınması gereken C vitamini içeren gıdalar-Brokoli,Lahana,Biber,Greyfurt ya da suyu,Portakal ya da suyu,Domates,Yeşil sebzeler,Çilek,Kavun
Hergün en az 2 öğün yenmesi gereken meyve ve sebzeler-Mısır,Taze Fasulye,Patates,Elma,Kiraz,Muz,Ananas,Üzüm
Süt ve süt ürünleri-Gebe bir kadın güçlü kemikler ve dişler için bebeğe gerekli olan kalsiyum ve diger elementleri sağlamak maksadıyla en az 3 bardak süt içmelidir. D vitamini takviyeli sütler varsa bu çok daha iyi olur.Süt içilemeyen durumlarda bunun yerine peynir ya da yoğurt yenebilir.
Et, balık, kümes hayvanları, yumurta, kurubaklagiller-Bu gıdalar vitamin ve mineral yanında protein de sağlarlar. Gebe kadında ve bebeğinde doku gelişimi ve yeni doku oluşumu için protein şarttır. Bu tür gıdalardan günde 3 öğün alınmalıdır.Baklagiller öğünün protein değerini arttırmak için peynir, süt ya da etle birlikte alınmalıdır.
Yağlar ve tatlılar-Bu grup gıdalar margarin, tereyağ, şekerlemeler, tatlılar, hafif ,içkiler snack tabir edilen gıdalar, salata sosları, bitkisel yağlar gibi besinleri içerir. Bu türden gıdalar öğünlerde tek başına alınmamalı sadece kalori açığını gidermek için yenmelidir.
Vitamin ve mineral desteği-En iyisi vitamin ve mineralleri doğal gıdalar ile almaktır. Düzgün beslenildiği taktirde medikal desteğe gerek olmaz. Ancak demir ve folik asit bu durumun istisnasidir.Gebelikteki artmış gereksinim doğal yollardan karşılanamaz. Bu nedenle hekim önerisi ile ilaç desteği yapılır.
Tuz-Geçmiste gebelikde tuz tüketiminin kısıtlanmasının gerektiği düşünülmekteydi. Günümüzde ise bunun gerekli olmadığı normal miktarda gıdalar ile alınan tuzun yeterli olduğu ve kısıtlamaya gidilmemesi gerektiği kabul edilmektedir.
Vejeteryan diet-Kesinlikle sakıncalıdır ve gebelikte önerilmez.
YİYECEKLERLE GELEN TEHLİKE
Hamileyken beslenmek, iki canlı olmak aldığınız kalorileri iki katına çıkarmak demek değildir. Aslında hamilelik öncesi dönemden sadece 300 kalori kadar fazla almanız yeterlidir ancak sizin ve bebeğiniz için zararlı olabilecek besin maddelerinden kaçınmak için daha fazla çaba sarfetmeniz gereklidir. Yediğiniz ve içtiğiniz herşeyi bebeğinizle paylaştığınızı aklınızdan çıkarmamalısınız. Bütün anne adayları bebeklerinin sağlıklı gelişimi için beslenmenin son derece önemli olduğunu bilirler ve hamilelikleri süresince bebekleri için en yararlı olacak şekilde beslenmeye gayret ederler. Ancak gerek halk arasında gerekse medyada hamilelik süresince nelerin yenip nelerin yenmemesi gerektiği konusunda pekçok bilgi dolaşmaktadır. Birkaç basit öneri ve önlem ile bebeğinize zarar verebilecek besinlerden uzak durabilirsiniz. Uygun şartlarda hazırlanmamış ve saklanmamış besin maddelerinden bazı enfeksiyonlar bulaşabilir. Bu enfeksiyonların en sık görülenleri şunlardır:
Salmonella-Bu hastalık genelde tavuk eti ve yumurtasından bulaşır. Yumurta ve tavuk etinin çok iyi hazırlanması ve pişirilmesi gerekir. Tavuk hazırlarken kullanılan bıçak vb. gibi malzeme başka bir iş için kullanılmamalıdır. Bu özellikle çiğ olarak tüketilen salata hazırlanırken önem kazanır. Belirtileri baş ve karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal, ateş ve titremedir. Belirtiler genelde gıdayı aldıktan 12-48 saat sonra başlar ve 2-3 günde geçer. Ciddi vakalarda tedavi gerekir. Özellikle gebelerde su kaybına bağlı problemler daha şiddetli olduğundan hastaneye yatırılarak damardan sıvı verilmesi gerekir.
Listeriozis-Hastalık pastorize edilmemiş süt ve süt ürünlerinden, iyi pişirilmemiş et ve kıymadan ve taze peynirden bulaşır. Pastörizasyon için gerekli sıcaklıklarda listeria mikrobu yaşamını yitirir ancak eğer mikrop bulaşmış olan gıda maddesi buzdolabında uzun süre tutulursa bakteri hayatiyetini sürdürür. Nadiren canlı hayvandan bulaşma olabilir.Bakteri ısıya son derece duyarlıdır bu nedenle yiyeceklerin iyi pişirilmesi ile canlılığını yitirir.
Genel vücut ağrıları ve ateş ana belirtilerdir. Kişi grip olduğunu düşünür. Gebelerde düşük ve ölü doğumlara neden olabilir. Hastalıktan korunmanın en kolay yolu temizliğinden emin olunmayan gıdaların asla tüketilmemesidir. Özellikle ülkemizde hala daha sokak satıcılarından süt alınması hastalığın yaygın olmasının nedenidir. Yaygın kanının aksine tetrapak kutularda satılan pastörize sütler hiçbir katkı maddesi içermez ve son derece saglıklıdır.
Toksoplazma-Kedilerden bulaştığı bilinmektedir. Aslında direk olarak kedilerden bulaşmaz. Kedi sadece bu organizma için uygun taşıyıcıdır. Toksoplazma yumurtaları kedinin dışkısı ile atılır ve çeşitli gıda maddelerine bulaşarak bunların uygun şartlarda hazırlanmaması sonucu insana geçer. Toksoplazma ile bulaşmış otları yiyen hayvanların etleri de iyi pişirilmediği taktirde insana bulaşmaya neden olabilir.
Botulism-Bu gıda zehirlenmesi türü son derece nadir olmasına rağmen o derecede ciddi bir tablodur. Uygun şartlarda saklanmayan gıdalardan ve özellikle konservelerden bulaşır ve hayati tehdit eden şikayetler yaratabilir.
Hamilelikte tüketilmesi önerilmeyen besin maddeleri
Çiğ et ve et ürünleri: Koliform bakteri, salmonella, listeria ve toksoplazma bulaşma riski bulunduğundan şarküteri ürünleri gibi çiğ tüketilen hayvansal gıdaları yememeye özen gösterin. Izgara türü et yerken iyice pişmesine özen gösterin ve etin hiçbir kısmının kanlı yada pembe kalmamasına dikkat edin.
Karaciğer: Karaciğer yüksek oranda A vitamini içerdiğinden fazla miktarda tüketmemeye dikkat edin.
Deniz Ürünleri: Çiğ olarak ya da tütsülenerek tüketilen deniz ürünlerinden uzak durun. Özellikle son zamanlarda ülkemizde de tüketimi giderek artan sushi ve benzeri yiyeceklerin güvenilirliği konusunda kesin kanıt yoktur. İçinde çiğ deniz ürünü içermeyen sushi'leri yiyebilirsiniz. Bununla beraber yine çiğ olarak tüketilen istiridye, midye gibi ürünleri yemeyin. Öte yandan büyük balıklarda civa miktarı yüksek olabileceğinden bu tür balıkları da yememeniz önerilir. Yüksek orandaki civa bebeğinizin beyin gelişimini olumsuz yönde etkileyebilir.
Süt ve süt ürünleri: Asla ve asla pastörize edilmemiş süt içmeyin ve tüketmeyin. Pastörize süt ile üretilmemiş peynirleri yemeyin. İthal yumuşak peynirleri satın alırken mutlaka pastörize süt ile üretildiğiden emin olun. Üzerinde bu tür bir ibare bulunmayan peynirleri almayın. Bilinen markalar dışında sokak satıcılarından alınan dondurmaları yememeye gayret gösterin
Yumurta: Yumurtayı mutlaka iyice haşlayın. Sadece katı yumurta yiyin. Çiğ yumurta ile evde yapılmış mayonez ve benzeri ürünleri yememeye özen gösterin. Bununla birlikte pastörize edilmiş yumurta ile yapılan ve piyasada bilinen markalar altında satılan mayonezler genelde güvenlidir.
Taze sebze ve salatalar: Dışarıda salata yemeyin. Özellikle ne zaman yapıldığı belli olmayan, hazırlanıp paketlenmiş salataları asla yemeyin. Benzer şekilde restoranlardaki salata barlara yanaşmayın. İyice temizlenmeden yapılmış salatalardan toksoplazma başta olmak üzere pek çok enfeksiyon bulaşabilir.
Dikkat edilmesi gereken noktalar
• Yemek yaparken, yemekler arasında ve tuvaletten sonra mutlaka ellerinizi iyice yıkayın
• Aynı mutfak malzemesi ile farklı yemekler yapmayın
• Kullanilmis mutfak malzemelerini yikamadan yeniden kullanmayin.
• Yemek pisirirken çig etin diger malzemeler ile temas etmemesine dikkat edin.
• Çig eti buzdolabinda sikica paketleyerek saklayin.
• Pasli konserve kutularini kullanmayin
• Pastörize edilmemis süt içmeyin
• Özellikle dondurulmus etleri pisirmeden önce iyice çözülmesini bekleyin
• Erittiginiz bir gıda maddesini asla yeniden dondurmayin
• Pismis bir yemegi sadece 1 kez daha isitin kalanini atin.
• Yemegi isitirken tamaminin iyice isinmasina özen gösterin.
• 1 gün bile geçmis olsa kullanim tarihi geçmis hiçbir ürünü asla kullanmayin.
• Buzdolabinizin içindeki sicakligin en fazla 4 derece olmasi gerektigini unutmayin.
• Restoranlarda önceden pisirilip sicak kalmasi için isik vb. altinda bekletilen yiyeceklerden uzak durun.
• Hazirlanisi ve saklanisi konusunda emin olmadiginiz hiçbir besin maddesini yemeyin.
• Evde hayvan besliyorsaniz mutfaga sokmayin.
Hamilelikte alkol ne zaman ve ne kadar?
Hamile kadınlarin "ara sira alkol alabilir miyim?" sorusuyla sik sik karşılasiyoruz. Bu soruya verilebilecek çok net bir cavap yok, çünkü hiç kimse hangi siklikta ve ne miktarda alkolün gelismekte olan bebeğe zarar verebilecegini tam olarak bilmiyor. Bu nedenle ben de dahil olmak üzere pek çok uzman, hamile kadınlarin mümkün oldugunca alkolden uzak durmalarini öneriyoruz.Hamile kadınlar için alkol tüketiminin hagi miktarlara kadar güvenli oldugunu gerçekten bilmiyoruz. Üstelik çok büyük bir olasilikla bu miktar her kadın için farkli olmakta, çünkü her insanin alkolü metabolize ederek yikma hizi birbirinden farkli. Güvenli bir doz araligi saptamak mümkün olmadigi için kullanimi yasaklamak daha akilci gibi görünmekte. Ancak burada kesin bir kriter söz konusu degil.
Ara sira 1 kadeh'de olsa sarap içemez miyim? Ideal olan hamilelik süresince hiç alkol almamaktir. Ancak sosyal yasam geregi zaman zaman alkol alma gerekliligi dogabilir. Yasgünü, evlilik yildönümü ya da benzeri günlerde 1 kadeh sarap ya da bir küçük bira alinabilir. Ya da kutlamalarda 1-2 yudum sampanya içmek hos görülebilir.
Eger hamile oldugunuzun farkina varmadan alkol aldiysaniz hemen telasa kapilmayin. Bu kadar erken dönemde alinan az miktarda alkolün bebeğe zarar vermesi beklenmez. Bununla birlikte eger hamile kalmaya karar verdiyseniz korunmayi biraktiginiz zaman alkole de hosçakal demek için uygun bir zamandasiniz demektir.
Hamilelikte kafein alimi ne tür etkiler yaratir?Ilk önce akilda tutulmasi gereken kafeinin bir vitamin ya da besin maddesi olmadigidir. Kafeinin hiçbir besleyici degeri yoktur.Yapilan çalismalar hamilelikte yüksek miktarlarda kafein aliminin (günde 6 fincandan fazla kahve) özellikle ikinci trimester düsükleri basta olmak üzere düsük ile iliskili olabilecegini göstermektedir.Hamile olmayan kadınlarda kafeinin asil etkisi kalp ve dolasim sistemi ile sinir sitemi ve davranislar üzerindedir. Hamilelik ya da emzirme süresinde alinan kafein fetus ve yenidoganda da benzer etkiler yaratir.Alinan orta düzeyde kafein anne adayinda çarpinti ve benzeri yakinmalar yaratmasa da bebegin kalp atimlarinda ve solunumunda (bebek daha dogmadan da anne karninda solunum hareketleri yapar) belirgin artisa neden olabilir.
Hamile kalinca kafein alimini mutlaka birakmali misiniz?Her zaman degil. Aşırıya kaçmamak kaydiyla kafein içeren içeceklerin keyfine varabilirsiniz. Yapilan pek çok arastirma hamilelik sirasinda alinan az ya da orta düzeyde kafeinin bebek ya da anne adayina zarar verme riskinin düsük oldugunu göstermektedir. Orta düzeyde kafein (300-400 mg) günde 2-3 fincan granül kahveye denk gelmektedir.
Önerilenden fazla kafein almaniz çok mu tehlikelidir?Gerçekte bunun cevabini kimse tam olarak bilememektedir. Konu ile ilgili olarak elde yeterli bilimsel kanit yoktur. Bu nedenle size bilimsel bir tavsiyede bulunamayiz. Bazi çalismalar yüksek miktarda kafein aliminin düsük, düsük doğum agirligi ve yarik damak yarik dudak gibi anomalilerle iliskili oldugunu düsündürmektedir. Ancak bu çalismalarda eksik olan nokta alkol alimi, sigara gibi bu durumlara yol açabilecegi bilinen diger risk faktörlerinin dikkate alimamis olmasidir.Tüm dünyada bugün kabul gören görüs çok fazla miktarda kafein tüketiminin düsük doğum ağırlıkli bebeklere neden olabilecegi ve kafeinin sadece çok yüksek dozlarda alindiginda risk yaratabilecegidir.
Hangi besin maddesinde ne kadar kafein bulunur?Kafein tahmin ettiginizden daha fazla maddenin içinde bulunur. Örnegin çukulata ve bazi bitkisel çaylarda da kafein vardir. Bazi soguk alginligi ilaçlari ile agri kesiciler dekafein içerir. Benzer sekilde alerji ilaçlarinda da kafein olabilir.Çay ve kahve gibi içeceklerin içerdigi kafein miktari demleme ya da hazir olmasina ya da kahvenin türüne göre degisebilir. Sanilanin aksine kola disindaki pek çok mesrubatta da kafein bulunmaktadir
Ne kadar su içmek gereklidir? Normal bir eriskinin günde ortalama 10-12 bardak su içmesi gereklidir. Bazi durumlarda bu miktar artar:
• Aşırı sicak ya da soguk havalarda vücut sicakligini saglamak için
• Egzersiz sonrasi ter ile atilan suyu yerine koymak için
• Hamilelikte hem artan kan miktari hem de gelismekte olan bebek nedeniyle
• Emziren kadınlarda süt üretimi nedeniyle
• Ates, ishal, kusma gibi durumlarda dehidrasyon adi verilen kuru kalma durumunu engelemek amaciyla normalden daha fazla su içilmelidir.
Halk arasindaki yaygin ama yanlis bir inanis ishal olundugunda su alınmamasi gerektigidir. Ishalin nedeni su fazlaligi degil barsaklardaki patolojilerdir. Bu nedenle ishal durumunda kaybedilen su yerine konmaz ise hayati sonuçlar ortaya çikabilir. Ishal olan bebeklere yeteri kadar su verilmemesi ülkemizdeki bebek ölümlerinin en önemli sebeplerinden birisidir.
Yeteri kadar su içildiginde fazla su idrar olarak atilir. Bu durumda idrarinizin rengi açik ve berraktir. Su alimi kaybi karşılamadiginda ise idrar miktari azalir, rengi koyulasir ve daha konsantre hale gelir. Bu durumda beyne ulasan sinyaller susuzluk hissetmenize ve su kaybini kisitlayici bazi hormonlarin salınmasına neden olur.
Insanlar için tek kaynak içilen su degildir. Günlük beslenme içinde yer alan pek çok madde su içerir. Elmanin yaklaşık %84'ü, üzümün %81'i, sütün %50'si, ya da örnegin domates çorbasinin %80'inden fazlasi aslinda sudur. Ancak bu besinlerin içinde bulunan bazi maddeler idar söktürücü etki gösterebileceginden sadece besinler ile alinan su hiçbir zaman yeterli olamaz.
Hamilelik ve su-Bebek beklemek kadın hayatinin en eglenceli ve heyecan verici deneyimlerinden birisidir. Ancak hamilelikte görülen bazi yakinmalarin tolere edilmesi güç olabilir. Bunlardan en önemlileri kabizlik, idrar yolu enfeksiyonlari ve hemoroidlerdir. Yeterli sivi alimi diskinin yumusamasini saglayarak kabizligi ve dolayisiyla hemoroid olusumunu engeller.Öte yandan su tutulumu ve sislikler de çogu zaman rahatsizlik verici durumlardir. Bu yakinmalari en aza indirmenin yolu yeterli miktarda su içmekten geçer. Sanilanin aksine fazla su içilmesi su tutulumuna neden olmaz.
Sivi alimi basindan sonuna kadar hamileligin her döneminde son derece önemlidir. Yeterli bir hidrasyon yani sivi alimi kendinizi enerjik hissetmenize yardimci olacagi gibi cilt kurulugu gibi problemlerin de görülmesini engeller. Ayrica yeterli sivi aldiginizda hem sizin hem de bebeginizin kanindaki elektrolit dengesi kolaylikla saglanabilir. Hamilelikte salgilanan hormonlar kisinin sivilari kullanim seklini degistirir. Hamileliginizin sonlarina dogru kan hacminiz yaklaşık 1.5 katina çikar. Hamilelik döneminde solunum yolu ile akcigerlerinizden kaybettiginiz su miktari da hamilelik öncesine göre daha fazladir. Bebeginizin içinde bulundugu amniyon sivisi her 3 saatte bir kendini yenilemektedir. Yetersiz su alimina bagli dehidrasyon durumunda amniyon sivisinin miktari azalabilir.
Hamilelikte dehidrasyonun bir baska olumsuz etkisi de erken doğum agrilaridir. dehidrasyon durumunda salgilanan bazi hormonlar doğum kasilmalarini baslatan hormonu taklit ederek erken doğum kasilmalarina neden olabilirler. Erken doğum tehtidi tedavisinde ilk yapilan islemin damar yolu açarak sivi verilmesi oldugunun hatirlanmasi sivi aliminin önemini belirtmek açisindan dikat çekicidir. Çogu zaman hafif kasilmalar sadece sivi verilmesi ile kaybolur gider.
Su vücudun tasima sistemidir. Besin maddelerini ve oksijeni kan yolu ile bebeginize tasiyan sudan baskasi degildir. Su ayni zamanda hamilelikte sik görülen ve erken doğum ile düsüklere neden olabilen idrar yolu enfeksiyonlarinin önlenmesinde de aktif rol alir. Yeteri kadar su içerseniz idrariniz seyrelmis olur ve enfeksiyon sansiniz azalir.
Saglikli bir hamilelik geçirmek için günde en az 8-10 bardak su içmelisiniz. Aktif çalisan bir kisiyseniz ya da egzersiz yapiyorsaniz almaniz gereken miktar biraz daha fazladir. Her 1 saatlik egzersiz için 1 bardak fazla su içmelisiniz.
Meyve sulari günlük sivi aliminizda tercih edebileceginiz maddelerdir ancak bunlarin fazla miktarda kalori içerdigini unutmayin. Su hiç kalori içermeyen nadir maddelerdendir. Kahve, çay, kola gibi kafein içeren maddeler idrar söktürücü etki gösterdiklerinden günlük sivi aliminda herhangi bir deger tasimazlar. Bunlar aldiginiz miktardan daha fazla idrar çikartmaniza ve sonuçta su kaybetmenize neden olurlar.
Yeterli su alimi için öneriler
Su içmek için susamanizi beklemeyin. Bu sekilde davrandiginizda su aliminizin yeterli olmadigindan emin olabilisiniz.
• Her öğünde mutlaka bir badak su için
• Sabah kalktiktan sonra öglen yemegine kadar en az 2 bardak su için, ayni sekilde öglen ve aksam üzeri arasinda da iki bardak içmeye çalisin
• Yatmadan önce mutlaka bir bardak su içme aliskanligini edinin
• Yürüken bir çesme gördügünüzde mutlaka su için
• Abur cubur yemek yerine su içmeyi deneyin. Gazete okurken ya da televizyon seyrederken su için
• Suyun tadindan (ya da tatsizligindan) hoslanmiyorsaniz içine bir iki damla limon ya da portakal suyu ekleyerek tatandirmayi deneyin.
• Gebelikte kaç kilo almali?
Uygun bir beslenme tarzi ve yeterli kilo alimi annenin sagligi ve bebeginin ideal gelisimi açisindan son derece önemlidir. Eger hamileliginizde yeteri kadar kilo almazsaniz bebeginiz küçük dogabilir. Ancak bu bir kural degildir ve istisnalari vardir. Hem kisisel deneyimlerimiz hem de bilimsel veriler annenin kilo artisi ile bebegin doğum kilosu arasinda her zaman dogru bir iliski olmadigini göstermektedir. Hamileligi süresince 30 kilo aldigi halde küçük bebek dünyaya getiren anenler oldugu gibi bunun tam tersi olarak da 1-2 kilo artisla hamilelik süresini tamamlayan annelerin 3500 hatta 4000 gram civarinda bebekler dünyaya getirdiklerine de sahit oluyoruz. Ancak bu durumlar nadiren karşımiza çikiyor. Genelde bebegin doğum kilosu ile annenin hamilelik süresince aldigi kilolar arasinda yakin iliski mevcut.
Ancak bu iliskide açiga kavusmamis bazi nokatlar var. Örnegin küçük bebek doguran annelerde bebegin küçük olmasindan dolayi mi annenin az kilo aldigi yoksa anne az kilo aldigi için mi bebegin küçük oldugu konusunda bilimsel veriler yeterli degil. Tabii ayni belirsizlik tersi durumlar için de geçerli. Hamile kalan kadınlarin ilk doktor ziyaterlerinde en sik sorulan sorularin basinda kaç kilo almam gerekiyor sorusu gelmekte? Bu sorunun cevabi bir kaç faktöre bagli olarak degismekte. Gebelikteki ideal kilo artisi hamilelik öncesi kilonuzla ve yasinizla direk iliskili. Kilolu kadınlarin hamilelik süresince daha az, zayif kadınlarin ise daha fazla almasi uygundur. Hamilelik öncesi kilosu ne olursa olsun hiçbir hamile kadın bu süreç boyunca kilo vermeye kalkismamalidir. Bu durum kanininzda bebeginiz için son derece zararli olan ketoasitlerin birikimine yol açabilir
Örnegin hamile kaldiginizda vücut ağırlığınız normal araliktaysa (vücut kitle indeksi (VKI) 20-25 arasinda) bu durumda hamileliginizin sonunda 11.5-16 kilo arasinda almis olmaniz idealdir. Hamileliginizin ilk 12-13 haftasinda kilo artisiniz çok yavas olabilir. Hatta bulanti ve kusmalariniz varsa bir kaç kilo kaybetmeniz de normal kabul edilebilir. Ikinci trimesterin baslangici ile birlikte kilo artisi da hizlanir ve haftada 300-500 gram arasinda kilo almaniz beklenir
Orjinal Link:Birlog.com